Zamanın Hafızası: Arşivlerin Sessiz Tanıklığında Osmanlı Türkçesi 29 Temmuz 2025, 07:10

Osmanlı Türkçesi, Türk dilinin tarihî seyri içinde Arap alfabesiyle yazıya dökülmüş, Arapça ve Farsçadan aldığı ögelerle gelişmiş; ancak özü itibarıyla Türkçenin devamı niteliğindeki köklü bir yazı dilidir. İslâmiyet’in kabulünden itibaren Arap harfleri yalnızca dinî metinlerin değil; edebiyat, sanat, hukuk, tıp ve iktisat gibi çeşitli alanlardaki metinlerin de taşıyıcısı olmuştur. Bugün halk arasında "Osmanlıca" olarak bilinen bu yazı formu, aslında Osmanlı döneminde kullanılan Türkçenin tarihî bir versiyonudur.
Tarihçi İlber Ortaylı’nın da ifade ettiği gibi, Osmanlı Türkçesi müstakil bir dil değil; Arap harfleriyle yazılmış Türkçedir. Zamanla evrilmiş, gelişmiş, ama hiçbir zaman Türkçeden bağımsızlaşmamıştır. Onun bir yabancı dil gibi algılanması, dil bilincindeki süreksizlik ve tarihsel kopuşla açıklanabilir.
Yüzyıllar boyunca çok dilli bir medeniyetin ikliminde şekillenen Osmanlı Türkçesi, başta Arapça ve Farsça olmak üzere çeşitli kültürel temaslardan beslenmiş, fakat bu etkileşimle kimliğini yitirmemiştir. Aksine, ifade gücünü artırmış, estetik derinliğini genişletmiştir. Şemseddin Sami’den Attila İlhan’a kadar pek çok düşünce insanı, Osmanlı Türkçesinin millî karakterine dikkat çekmiş, Batı dillerinin de Latince ve Arapça gibi dış kaynaklardan beslendiğine vurgu yapmıştır.
Bu yazı dili yalnızca saray mensuplarının değil; halkın, sanatkârın, şairin, seyyahın ve düşünürlerin de dili olmuştur. Karacaoğlan’ın türküsünde, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde, Namık Kemal’in coşkulu satırlarında ve Tevfik Fikret’in sorgulayıcı mısralarında aynı dilin farklı boyutlarını duymak mümkündür. Bu metinlerin günümüzde anlaşılamaması, dilin karmaşıklığından çok, eğitim sistemindeki aktarım eksikliğinin bir sonucudur.
Osmanlı Türkçesi yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif hafızanın da taşıyıcısıdır. Kütüphane ve arşivlerde muhafaza edilen milyonlarca taş baskı ve yazma eser, yeni nesillerin ilgisini beklemektedir. Bu kaynaklara erişim çoğu zaman dolaylı ve hatalı çevirilerle sınırlı kalmakta; oysa Osmanlı Türkçesini öğrenmek, birincil kaynaklarla doğrudan temas kurmanın yolunu açmaktadır.
Bu dilin zarafeti, mezar taşlarına dahi yansımıştır. Hat sanatı, şiir, kıssa ve sembollerle bezeli bu taşlar, suskun anıtlar değil; bilakis konuşan tanıklardır. Osmanlı Türkçesi, yalnızca filolojik bir uğraş değil; tarih, sosyoloji, sanat tarihi ve düşünce dünyasının da kapılarını aralayan bir anahtardır. Geçmişi anlamanın ötesinde, kültürel kimliğin inşasında önemli bir işlev üstlenir.
Her yıl üniversite öğrencileri ve akademisyenlerle gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivleri gezilerimiz, bu dilin mekânla bütünleşmiş ruhunu hissetmek için eşsiz bir imkân sunmaktadır. İstanbul’un Kağıthane ilçesinde yer alan bu merkez, dışarıdan modern bir kurum gibi görünse de içeri adım atıldığında ziyaretçiyi asırlık bir zaman yolculuğuna çıkarır. Burada yalnızca belgeler değil; kâğıdın sabrı, mürekkebin hafızası ve harflerin zarafeti konuşur.
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivleri, Osmanlı devletinin yaklaşık altı asırlık yönetim tecrübesini belgeleyen milyonlarca dokümana ev sahipliği yapmaktadır. Padişah fermanlarından köylü arzuhâllerine, mahkeme kayıtlarından uzak sefer izlenimlerine kadar uzanan bu belgeler, siyasal tarih kadar sosyal, ekonomik ve kültürel yapıyı da aydınlatan birer anahtar işlevi görür.
Bu belgeleri yalnızca veri yığını olarak görmek yanıltıcıdır. Zira bir ferman hattında sanat, bir defter düzeninde bürokratik disiplin, bir şikâyet mektubunda halkın sesi, bir mühürde devlet ciddiyeti okunur. Her belge, hem tarihî bir kaynak hem de kültürel bir sembol niteliğindedir.
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivleri, düzenlediği sergiler, yayınlar, eğitim programları ve tanıtım gezileriyle yalnızca araştırmacılara değil, tüm topluma hitap eder. Bu yönüyle, toplumsal hafızayı canlandırma ve tarih bilincini güçlendirme görevini üstlenir adeta.
Kağıthane’deki bu merkez, İstanbul’a yolu düşen herkes için yalnızca bir ziyaret noktası değil; tarihle, dil ve kültürle iç içe geçmiş bir yolculuğun da başlangıcıdır. Ziyaretçiler burada yalnızca belgelerle değil, bir milletin hayalleri, mücadeleleri ve umutlarıyla buluşur.
Sonuç olarak, Osmanlı Türkçesi yalnızca geçmişin dili değil; aynı zamanda medeniyetimizin zihinsel, kültürel ve estetik kodlarını taşıyan bir mirastır. Bu dili öğrenmek, tarihi anlamanın ötesinde, kimliği yeniden kurmak, hafızayı diri tutmak ve geleceğe sağlam temellerle yürümek için gereklidir. Çünkü medeniyet, kelimelerde yaşar; ve Osmanlı Türkçesi, bu medeniyetin yaşayan sesidir.
Doç. Dr. Erdal KILIÇ - İMÜ Öğretim Üyesi
DIĞER HABERLER
-
İki buçuk liralık yangın
30 Temmuz 2025, 06:42 -
Zamanın Hafızası: Arşivlerin Sessiz Tanıklığında Osmanlı Türkçesi
29 Temmuz 2025, 07:10 -
21. YY Yeterlilikleri Nelerdir?
28 Temmuz 2025, 22:30 -
Kalıp Cümleler Müzesi
28 Temmuz 2025, 21:52 -
Sinema ve Televizyon Dizilerinin Geleneksel Aile Yapımız Üzerindeki Olumsuz Etkileri
28 Temmuz 2025, 07:53 -
Değerler Eğitimi ile Değerlenen Öğretim
27 Temmuz 2025, 08:32 -
Sistem Düşmanı
27 Temmuz 2025, 08:11 -
İnsan Kördür, Sğırdır, Dilsizdir
26 Temmuz 2025, 08:19 -
Milli Gururumuz Selçuk Bayraktar
25 Temmuz 2025, 16:10 -
Türkiye 18, İngiltere 16: Zorunlu Eğitimin Yaşı Doğru mu?
25 Temmuz 2025, 06:53