YAŞITIN YAŞAM ETKİSİ 21 Şubat 2025, 13:36

‘‘…Gecenin bir yarısı apar topar evinden çağırmışlardı onu. Yarı uykulu gözlerle arabasına binip bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmurun altında zar zor gelebilmişti. Hastanede bir bağırış, bir gürültü…
Hemen anlamıştı büyük bir olay olduğunu. Merdivenlerden çıkarken asistan hemşiresi elinde bir dizi raporla ve ön bilgilerle yanına geldi. Tüm detayları anlattı. Doktor, zor değil hayati bir ameliyat gerektiğini hemen anladı. Hasta kırklı yaşlarda, erkek, kaza sonucu beyin kanaması geçirmiş, acil olarak ameliyata alınması gerekiyormuş… Ülkenin en önemli beyin cerrahı olan doktor, hızlıca hazırlıklarını tamamladı ve ameliyathaneye girdi. ‘‘Her şey hazır mı?’’ diye sordu. Hastanın yanına geldi, yüzünü gördü ama gözlerini bir türlü hastanın yüzünden alamadı. Olduğu yerde adeta donup kaldı. Birdenbire o sınıfa, o okula, o koridorlara ve o günlere döndü. O yüzü nasıl unutabilirdi ki! Kendisine yıllarca kötü davranan, zorbalık yapan, onu hayattan dahi bıktıran o yüz…’’
"Okulda zorbalık yaptığınız çocuk, büyüdüğünde hayatınızı kurtarabilecek tek cerrah olsa ne olur?"
Ya da hayatınıza dokunabileceği herhangi bir yerde karşımıza çıksa…
…
Eğitim, bu ülkede doğrudan veyahut dolaylı olarak ülke insanımızın yüzde yüzünü ilgilendiren en temel ortak bileşendir. Toplumsal hayatı, kültürel iklimi ve özünde her şeyi içerisine alan yegâne çatı alandır. İnsan olmayı, insanca yaşamayı, ahlakı, erdemi, geleneği, toplumsal normları ve daha pek çok özü içerisinde muhafaza etmektedir. Hepimiz kıyısında, berisinde, ortasında, yakınında… Bir şekilde eğitimin yansımalarının yankısıyız. Çünkü, aynı coğrafyada, aynı kültürle, aynı kurallarla yaşıyoruz. Her alanda ve her anlamda iç içeyiz. Hal böyle olunca, eğitim, sadece okulların, üniversitelerin değil bu toplumda yaşayan herkesin merkezindeki asli kavram, gerçek unsurdur. Bizden öncekilerin eğitimleri, edindikleri bize; bizimkiler de bizden sonraki nesillere aktarıla aktarıla, birike birike devam etmektedir.
Sadece bilgi aktarılmıyor, aynı zamanda tavır, davranış, yaklaşım, inanış, bakış, görüş, karakteristik özellikler… Hasılı tüm kültürel genlerimiz de aktarılıyor. Ve meşhur ‘‘Görgülü kuşlar, gördüğünü işler.’’ Atasözümüzden mülhem, gördüğünü; yaşam düsturu, alışkanlığı ve biçimi haline getiren bir halk olarak daima geçmişten geleceğe bir akış sağlıyoruz.
Böylesine kesintisiz bir kültür inşası içindeyken okul öncesinden yani ailede başlayıp hayat boyu süren ve fakat etkileri en çok okul süreçleri içerisinde kendisini gösteren baskı, zorbalık ve kaba davranışlar, dışlama ve çatışma durumları; özünde kültürel, ailesel ve toplumsal eğitim eksikliğine dayanmaktadır. Biz bu eksikliği; evlerimizde, sokaklarımızda, okullarımızda gidererek, kadim bir insani hazineye sahip olan necip milletimizin vicdanıyla tamamlayabiliriz.
Akran zorbalığı, ‘‘Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan (kimse), müstebit, mütegallibe, despot, diktatör” olarak tanımlanan ve yaşıt gruplar arasında sözlü, fiziksel, duygusal, siber ya da sosyal biçimde zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranış biçimi şeklinde karşımıza çıkan, kökleri derinde olan, dalları küçücük kalplere kadar uzanan tehlikeli bir kavramdır. Öylesine tehlikelidir ki etkileri; akademik başarısızlıklara, ömür boyu eksik hissetmeye, benlik saygısını yitirmeye, duygusal yoksunluklara, acı çekmeye, hiç geçmeyen psikolojik travmalara ve hatta yaşamdan koparmaya kadar varabilir. Bu pencereden bakılınca net olarak görülecektir ki ‘yaşıtın yaşama etkisi, yaşamın kendisi kadar büyük bir olgudur.’
Evvela bu gerçekliklerin ışığında, zihinleri ve kalpleri ellerimizde olan nesillerimizi, önce inançla, edeple, erdemle, ilimle, değerlerimizle sonrasında ise toplumsal ahlak, adalet, saygı, hoşgörü ve sevgiyle yetiştirerek ‘Kimse bir başkasını yaralayarak kendisini iyileştiremez’ düşüncesini aşılamalı, zorbalığın insana karşı insanlık dışı bir suç olduğu bilgisini vermeli ve gücün başkalarını kontrol etmek değil kişinin kendini kontrol edebilmek olduğunu öğretmeliyiz. Bunu fert fert, hane hane, okul okul, şehir şehir öğretmeliyiz. Bu kavramın insan onurunu ve şahsiyetini yok edici etkisini, bu toplumun yarınlarını yaşayacak çocuklarımıza anlatmamız, onları bu kötü hasletten daima uzak tutmamız hayati bir öneme sahiptir.
Eğitimle bütünleşen hayatın her alanında eğitimin çıktılarını yaşayan toplumumuz kendi elleriyle kendi evlatlarını sıkıntıya sokmamalı. Ve çocuklarımız; ilgili ebeveynlerin, sevgi gösteren öğretmenlerin ve hoşgörüyle yaklaşan toplumun içerisinde kendilerini daha insanca ve insana değer vererek yetiştirebilirler.
‘‘İnsan su gibi olmalıdır, çünkü su, girdiği her kabın şeklini alır.’ Sözünün hikmetince bizler de çocuklarımızı, gençlerimizi; binlerce yıllık medeniyet kabımıza göre şekillendirebiliriz. O zaman evvela kendi kabımızı doğrultmalıyız. Bizi (bu milleti) görerek büyüyen her bir evladımız, gördüğünü işleyen görgülü kuşlar misalince; doğruyu, iyiyi, hayrı, yardımseverliği, samimiyeti, saygıyı, maneviyatı, hoşgörüyü, empatiyi… Görmeli ki tüm bu güzel niteliklerle adil, kamil, salih kimseler olsunlar ve gördükleriyle yaşasınlar, yaşatsınlar.
Tabi bu manzarayı hep birlikte seyretmek istiyorsak okul ikliminde daha fazla cereyan eden bu meselenin çözümü için ülke genelinde tüm eğitim öğretim kurumlarımız, üniversitelerimiz işin içine dahil olmalı ve akran zorbalığını makale içeriği, akademik araştırma kavramı olmaktan çıkarıp kağıt üzerinden hayatın içine taşımalı; programlarla, seminerlerle, eğitimlerle, uygulamalarla, politikalarla, destek sistemleriyle vb. yol ve yöntemlerle işlevsel bir hale getirmeli, hayatın içine katmalıdır.
‘‘Teklerin sesi kısık, çokların sesi gürdür.’’ diyerek tek bir yavrumuzun bile ne burnu ne kalbi kanamasın diye bu ülkede farkındalık oluşturmak, farklılıklara, farklı düşüncelere saygı duymak için el birliğiyle, gönül birliğiyle zorbalığın karşısına sevgi anıtını dikmeliyiz. Bu yolda da en büyük rehberimiz elbette eğitimin bayraktarlığını yapan milli eğitimimize ve eğitimin tüm bileşen yapılarına büyük görevler düşmektedir.
Bu toplumun aydınlık yüzü olan çocukların ellerine, gözlerine, yüreklerine kötülük, kötü düşünceler, kötü davranışlar bulaşmaması, onların iyi olması ve iyi kalması için birlikte çalışmaktan, tüm imkanlarımızı bu yolda harcamaktan, medyadan kitaplara, sanal dünyadan sokaklara kadar her yeri güzelleştirmekten başka bir çaremiz yoktur.
Hayatın herhangi bir yerinde birbirlerinin karşısına çıkacak, birbirlerinin yaşamlarına dokunacak, birbirlerinin hayatlarını kurtaracak ve hep birlikte bu vatanda yaşayacak; anlayışlı, insaflı, vicdanlı, akıllı ve ahlaklı, izzetli, şerefli, emin, güvenilir, kadirbilir bir neslin varlığı ve var olması adına ‘çaresizseniz, çare sizsiniz’ sözünü hatırdan çıkarmadan zorbalığın karşısındaki çarenin ta kendisinin bu millet olduğunu biliyor ve bu konuda milletimizin elinden geleni değil gereğini yapacağına olan kuvvetli inancımı sedamın yettiği en gür şekilde dile getiriyorum.
Danyal Süzgün
Konya Şehir Koleji Genel Müdürü
DIĞER HABERLER
-
2025 YILI GELENEKSEL İFTAR PROGRAMIMIZ
05 Mart 2025, 15:26 -
YAŞITIN YAŞAM ETKİSİ
21 Şubat 2025, 13:36 -
YAPAY ZEKA ÖĞRETMEN AKADAMESİ YÜZ YÜZE EĞİTİMİNİ TAMAMLADIK
16 Şubat 2025, 11:56 -
HARİKA E-ARŞİV LİNKLERİ
10 Şubat 2025, 14:45 -
EYZU ÖĞRETMEN AKADEMİSİ BAŞLADI
04 Şubat 2025, 10:36 -
İZMİR 2025 ELT SEMİNERİ
03 Şubat 2025, 16:39 -
OUTDOOR (OKULDIŞI) EĞİTİMLER
31 Ocak 2025, 16:11 -
YANGINLARI ÖNLEMEYE YÖNELİK YAPILMASI GEREKENLER
30 Ocak 2025, 17:46 -
ÖZKURBİR ve SEBİT ARASINDA ÖZEL PROTOKOL İMZALANDI.
27 Ocak 2025, 12:33 -
2025-1 AİLE YARDIMINA İLİŞKİN TAVSİYE
23 Ocak 2025, 13:06