Vicdanın Müfredatı ve Eğitimin Ahlak Kodları? ya da Uçurumun Kenarındaki Çam Ağacı 26 Ekim 2025, 07:54
Bir toplumun en değerli varlığı, sahip olduğu nitelikli insan kaynağı ve kolektif yani ortak vicdandır. Ancak çağımızın en büyük trajedilerinden biri, pırlanta değerindeki yetenekleri ve "iyi" insanları âtıl bırakma, çürümeye bırakma, köreltme eğilimidir. Tıpkı bir süper yıldıza, "sen ileri gitme, köşede oyalan" demek gibi. Ya da sahanın en aktif, en üretken elemanına "masa başında evrakla pasif kal" talimatını vermek...
Bu durum, eğitim sisteminden iş dünyasına kadar her alanda, büyük bir israfın ve ahlaki çöküşün göstergesidir. Alanında çok aktif bir öğretmene, "Çok fazla detaya girme, sadece müfredatı bitir." "Fazla göze batıyorsun, işini usulüne uygun yap yeter." "Kendi alanının dışına çıkma, sınırlarını bil." baskısı yapmak, bu yetenekleri biçme zihniyetinin acı bir yansımasıdır.
Öğretmenler odasında çok iş yaptığı için diğer öğretmelere dolaylı yönden iş çıkartan işgüzar öğretmene, “Etme eyleme Hocam, iş çıkarma bize, otur, oturduğun yerde!” demektir, çürümenin farklı bir ifadesi. Böylesi birikime, emeğe ve potansiyel güce yazık değil midir? Elbette ki yazıktır! Bu kayıp, bireyin değil, topyekûn tüm toplumun geleceğinden çalınan bir değerdir. İşinin ehli insan her ortamda el üstünde olmalı. O zaten işinin ehli olduğu için havaya da girmeyecektir. Nefsinin kontrolünü yapabilecektir. Aldığı eğitim, iyi olma hali zaten hareketlerine de yansıyacaktır. Yani orta yerde kasılıp durmayacaktır zaten aklı selim ve işinin ehli birisi.
Yetenekleri çürütme, görmezlikten gelme eyleminin kökeninde, genellikle ego ve "ben merkezci" bir yönetim anlayışı yatar. "Kimse benden daha iyi olmasın" korkusuyla hareket eden ve "yetkiyi verirsem ipler elimden kaçar, gider bizim makam." endişesi taşıyan bu vizyonu dar insanlar, kendi koltuklarını koruma derdine düşerler. Oysa toplumsal gelişim, ancak ve ancak yeteneğe yer açmakla mümkündür. En iyi yetenekler, her zaman sahada, en ön cephede olmalıdır; onlara imkân ve zaman açmak, toplumsal bir zorunluluktur. Tüm büyük uygarlıklar, yeteneği ödüllendirmiş, onu bastırmamıştır. Kıskanmadan, kötülemeden, iftira amadan, orada burada sabah akşam hakkında konuşmadan yol açmalıyız, destek olmalıyız böyle kişilere. Yani daha iyi olan aklı kullan, kullandır.
Kullanılmayan emek çürür, sahaya sürülmeyen yetenek ölür. Bu döngü, bizi bir süre sonra umut etmeyen, eğitimi önemsemeyen, kitap okumayan, okutmayan, azıcık yükseleni aşağıya çeken, sürekli boş konuşan, onu bunu çekiştiren biri haline getirir. Sonra da bir boşluğa sürükler.
Tüm bu erozyonun temelinde, bilgisizlik ve dürüstlük meselesi yatmaktadır. Dürüst olmak büyük bir erdemdir, ancak dürüst olmadan önce bilmek gerekir. Asıl mesele okumak, okuduklarını idrak etmek ve onları yaşayış biçimine dönüştürmektir. Hiçbir şey bilmeyip her şeye ahkâm kesmek, ayna tutma erdemini yitirmiş bir toplumun acınacak, ağlanacak halidir.
“Vay ki ne vay!” halidir.
İnsan, sadece kendini değil bakıp dokunduğu her ortamı doğru olan değerler, eşyalar ve imkânlarla süslemelidir. Sadece bir kişinin iyi ve dürüst olması bu işi çözmez. Toplum olarak ortak bir iyilik bilincine ulaşmalıyız. Bugün gıda, eğitim, iş, ticaret; hangi sektöre bakarsak bakalım, zihinlerin öncelikle hileye, yalana ve üç kâğıda odaklandığı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bu zihniyet, insanlığımızı yozlaştırmaktadır. Bu etik erozyon, yediklerimiz, içtiklerimiz ve seyrettiklerimizle beslenen bir kısır döngüdür.
Dünyanın geldiği nokta, işte tam da bu meseleyi özetliyor. Güce ve paraya tapan, vicdanını kaybetmiş yönetim anlayışları. Büyük sözde medeni devletlerin küçük beyinleri ve bu beyinlerin paraya ahlaksızlığa yön veren yine sözde liderleri tüm dünyanın gözü önünde yapıyor ne yapıyorsa. Bir avuç paraya satılan senatörler, bürokratlar var olduğu sürece dünyanın farklı yerlerinde zulüm devam edecektir. Her şey bu kadar ortadayken, çıkarları uğruna ruhunu, geleceğini ve toplumsal değerlerini satanlar, toplumun parasıyla topluma eziyet etmektedirler.
Ancak bir umut var, her zaman bir veya birkaç umut var olacaktır elbette! Vicdanlar hâlâ rahatsız. Dini, ırkı ne olursa olsun iyi insanlar hala var olmaya devam ediyor.
İşte iyi insan burada devreye giriyor. Umutların bittiği noktada tam uçurumun kenarında bir kayalıkta bir çam filizleniyor. Filizlenen çam tüm gönüllere su serpiyor, umut oluyor, yağmur oluyor. Eğitim dediğimiz şey tam da bu! İyi insan, iyi eğitimle olur. Sadece akademiyle olmadığını bilmeyen ne öğretmen kaldı ne de veli kaldı. Toplumun tüm kesimleri bunun farkında artık. Bütün mesele harekete geçmek, görünür hale gelmek. Tıpkı uçurumun kenarındaki çam ağacı gibi.
Bu noktada eğitimin temel misyonu devreye girer, girmeli. Sadece zeki değil, aynı zamanda ahlaklı ve dürüst bireyler yetiştirmek. Hakiki Müslümanların (adında değil, yaşantısında dürüstlüğü barındıranların) sayısı artmalıdır ki, birey cebine giren bir kuruşun, boğazından geçen bir lokmanın haram mı, helal mi olduğunu sorgulasın.
"Haram helal ver Allah'ım, garip kulu ye Allah'ım!" anlayışına son verilmelidir.
Zihnimizi, midemizi, gözümüzü besleyen her şey helal ve dürüst olmalıdır. Eğitim, bireye paranın ve gücün insanlık olmadığını öğrettiği zaman amacına ulaşır. Gazze'deki direnişin gösterdiği gibi, tüm maddi gücün bir avuç insanlık onuru karşısında ne kadar değersiz olduğu aşikârdır.
İnsanlara akılları yettiği kadar hitap etmek önemlidir, ancak toplum olarak aklımızı hileye, yalana ve dolana kullanmayı bırakmalıyız. Olmadığınız bir ortamda arkanızdan her türlü iftirayı ve olumsuzluğu konuşan insanların olduğu bir toplum çürümüş demektir. Dost, dostunun ayıbını yüzüne söyler. Sürekli şikâyet eden, karamsarlık üreten halimizden vazgeçmeliyiz. Etrafta bakmak ve görmek için çaba harcamamız gereken güzel şeyler de var.
Eğitimin birincil görevi, insanların akıllarını hileye değil, hakikate ve toplumsal refaha kullanmalarını sağlamaktır. Yeteneği ödüllendiren, ahlakı yücelten bir eğitim, çöken vicdan duvarlarımızı yeniden inşa edecektir. Sadece okluda verilen eğitimden de bahsetmiyoruz. Hayatın her alanında olması gereken eğitimden bahsediyoruz. Yani kâl ile değil hâl ile olan eğitimden.
İçten içe yanmak ama tütmemek bütün mesele. Fırtınaların koptuğu yürekleri sakince limana yanaştırmak, mangalda kül bırakmayan değil mangalda köz olabilmek bütün mesele. Köz olan gözün sahibi görür, anlar ve idrak ağacının köklerini besler.
Evet, uçurumu kenarındaki çam olmaya var mısınız?
Karar sizde, vicdanlarda, gönüllerde, ulaşılması zor noktalarda vesselam!
EMİN KEVEN - EĞİTİMCİ & YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Bilinen En Eski Türk Şarkısı: Mâhur Kâr-Bir Müzisyenin Not Defterinden Çıkan 500 Yıllık Şarkı
27 Ekim 2025, 08:47 -
Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günlerine Denk Gelen Haftalarda Fazla Mesai Hesabı
26 Ekim 2025, 17:59 -
ÖZKURBİR Başkan Yardımcısı Dayıoğlu’ndan Gebze’ye Üçüncü ROTA Otel
26 Ekim 2025, 09:10 -
Vicdanın Müfredatı ve Eğitimin Ahlak Kodları? ya da Uçurumun Kenarındaki Çam Ağacı
26 Ekim 2025, 07:54 -
Bahtiyar Koleji Ziyareti
25 Ekim 2025, 08:16 -
Kültürel Kodlarla Çelişen Resmi İdeoloji Sendromu-Öze Dönüş Zamanı
25 Ekim 2025, 07:47 -
TOBB Eğitim Meclisi Toplantısı
23 Ekim 2025, 14:50 -
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Fethullah Güner Ziyareti
23 Ekim 2025, 12:59 -
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin'e Ziyaret
23 Ekim 2025, 12:46 -
Okul Çeyizi
23 Ekim 2025, 11:40

