Teknokolonizasyon ve Teknolojide Dekolonizasyon - Maarif Vakfı 5. Eğitim Zirvesi’nin ardından-2 31 Aralık 2025, 10:24
Bir önceki yazımızı bilgide ve eğitimde dekolonizasyon konusuna ayırmıştık. Okumayanların Özkurbir’in web sitesindeki Mektep Dergisinin Aralık sayısında yayımlanan “Bilgide, Eğitimde, Teknolojide Dekolonizasyon İhtiyacı” isimli makaleye göz atmalarını tavsiye ederim. Zira bu makalemiz ilk makalenin devamı niteliğindedir.
Tarihin çok öncelerinden başlayan ve kendisini coğrafi keşiflerle temayüze ettirmiş olan sömürge olgusunun, batı ülkelerinin refahında önemli bir paya sahip olduğu aşikârdır. Sömürü düzeni; köle ticaretinden yeraltı kaynaklarının kendilerine bağlanmasına, kurguladıkları siyasi yapının bağlılığından kurguladıkları insan ve insan dışı ekonomik kaynakların kendilerine hizmet etmesine kadar birçok alanda -bazı değişmelere uğrasa da- devam etmektedir.
Sömüren ülkelerin kurdukları bu düzen, sömürülen ülkelerin insan ve insan dışı kaynaklarını yönetmeyi beraberinde getirmiştir. Birinci makale konusu olan bilgi ve eğitimdeki kolonizasyon belki de doğal kaynak ve işgücü sömürüsünden çok daha önemli, etkili ve sömürülenler için daha tehlikelidir. Zira WEIRD olarak tanımlanan azınlığın oluşturduğu bilgi, eğitim, ekonomik ve sosyal düzenin tek doğru ve tek çözüm olarak kabul edilmesi en büyük tehlikedir. Yani sömürüden kurtuluşun önündeki en büyük engel, yine sömürenlerin hazırladığı “kurtuluş reçetelerinin(!)” çare olabileceğine olan inançlarıdır diyebiliriz.
Bilgi ve eğitimde sorunlu gidişatı sorgulayan, milli ve yerliyi içselleştiren bir yapıya dönüşü konuşabilmemiz dekolonazisayon için önemli bir adım olsa gerektir. Zira sistem içinden gelip sistemi sarsacak bir düşünceye sahip olmak sistemin bir imalat hatasıdır. Bu hatalı üretimler için, yine sistemin içinden küçük dokunuşlar yapılması bir kurtuluş reçetesi olarak sunulmuş olabilir. İçinde bulunduğumuz kolonizasyon çemberini yıkıp yeni bir alana geçtiğimizi düşündüğümüzde bu alan da kolonizasyonun bir başka alanı olma ihtimalini göz ardı edemeyiz. Belki de ikinci bölüm sümürünün daha da yükseltilmiş bölümüdür. Günün şartlarına uygun olarak bizlere bazı ek rahatlıklar sağlanmış olabilir. Ancak belki de daha çok imkânımız sömürüye açılmış da olabilir.
Bu cümleden olarak söyleyebiliriz ki; teknoloji kolonizasyonu aslında bilgi kolonizasyonu ile birlikte düşünülmelidir. Şöyle ki; Yapay zekâ (AI) araçlarının kullanıma açılma dönemlerinde en çok sorulan sorulardan biri “İsrail’in Filistin üzerindeki baskısı ve soykırımında haklılığı” ile ilgili olmuştu. AI’nin cevapları çoğunlukla Filistin’in terörizm ile işbirliği yaptığı kurgusu üzerine olmuştu. İsrail’in soykırımı konusunda ne düşündüğünü sorduğumuzda ise “siyasi sorulara cevap veremiyorum” şeklinde verdiği cevaplara hepimiz şahit olmuşuzdur. Arama motorlarının bizi yönlendirmesi, bıraktığımız dijital iz –ses ve görüntü izleri dahil- ile belirlenen tutumlarımız, yine aynı algoritmalar ile bizi daha iyi yönetilir hale getirme gayretlerinden en ufak bir endişe duymamalıyız.
Henüz yapay zekâdan bahsedilmediği bir dönemde MİT eski başkanı Mahir Kaynak bir konuşmasında “Sizler politik tercihlerinizi kendinizin yaptığını düşünmeye devam edin, tercihleriniz medya ve sair araçlar ile manüple edilir ve siz, başkalarının fikirlerinizi kendinizin özgün fikirleri oarak savunmaya canınız pahasına devam edersiniz.” Günümüzde Yurt içi ve yurt dışında teknoloji kullanılarak yapılan manipülasyonları hepimiz yakından takip etmekteyiz.
Bu girizgâhtan sonra Dr. Esra Albayrak Hanımefendinin teknokolonizasyon ve teknolojide dekolonizasyon ihtiyacı konulu sunumundan alıntılar ile devam edelim.
“Üzerinde durmamız gerektiğini düşündüğüm meselelerden biri de günümüzde yeni bir kolonyalizmin adeta kapanı içinde olmamızdır. Dolayısıyla böyle bir tehdit altındayken sadece geçmişi değil, bugünü de konuşuyoruz. Bir önceki bölümde kolonyal aklı eleştirirken ve dekolonizasyonu bir reçete olarak sunarken yapmak istediğim şey aslında bugüne de çıktıları olacağına inandığım bir yaklaşım ortaya koymaktı.
Daha önce bilginin üretim merkezlerinin ve dolaşım süreçlerinin tarih boyunca değiştiğini konuştuk. Geldiğimiz bu dönemde bilginin dolaşımı artık büyük ölçüde teknoloji aracılığıyla gerçekleşiyor. Bu durum bize yeni fırsatlar sunduğu kadar yeni kısıtları da beraberinde getiriyor…
Dijital teknolojilerin yeni bir sömürgeleştirme aracına dönüşmesi anlamına gelen yeni kolonyal düzende sömürgecilik artık gemilerle yapılan, toprak işgal edilen bir model değil; algoritmalarla işleyen bir model. Ve bu algoritmaların hedefinde bizim verilerimiz ve dikkat sürelerimiz var. Öğretmenler, akademisyenler ve ebeveynler bunu bizzat gözlemliyordur: Öğrencilerin dikkat sürelerinin kısalması, tartışma konularının sığlaşması… Tüm bunlar kolonyalizmin uzak bir geçmiş değil; tam da içinde yaşadığımız çağ olduğunu gösteriyor. Bu yüzden dekolonizasyona bu kadar değer veriyorum. Çünkü artık sadece geçmiş sömürgeciliği değil, içinde bulunduğumuz dijital sömürgeciliği konuşuyoruz.
Bugün algoritmalar, veri tabanları, dijital platformlar ve yapay zekâ sistemleri görünmeyen bir epistemik güç kuruyor. Hangi bilginin hangi dillerde üretildiği, hangi içeriklerin öne çıkarıldığı, hangilerinin görünmez kılındığı büyük oranda bu dijital sistemler tarafından belirleniyor. Dolayısıyla şu soruyu sormak zorundayız: Eğer teknoloji kaçınılmaz olarak hayatlarımızın merkezindeyse, onunla nasıl bir ilişki kurmalıyız ki geçmiş dönemlerin kolonyal aklının ortaya çıkardığı edilgen insan yeniden üretilmesin?
Yeni bir edilgenleşme biçimiyle karşılaşmak istemiyorsak, teknolojiyle ilişkimizi de yeniden düşünmeliyiz. Bu konuya tüm devletlerin, ebeveynlerin, kurumların, üniversitelerin ve milli eğitim sistemlerinin ciddiyetle eğilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yeni sürecin normlarının, etik kurallarının ve toplumsal mutabakatının belirlenmesi ve bunun insan onurunu koruyacak şekilde kurgulanması acil bir ihtiyaçtır…
Ben, bilgi gibi teknolojinin de nötr bir araç olmadığını vurguluyorum. Bu farkındalığı geliştirdiğimizde onunla sağlıklı ve eleştirel bir ilişki kurabileceğimize inanıyorum. Aksi hâlde teknoloji yeni bir tahakküm aracına dönüşecek ve bir kez daha insanlar kendi rızalarıyla sömürgeyi kabullenir hâle gelecekler.
Dolayısıyla bilginin dekolonizasyonu sadece tarihsel veya teorik bir mesele değildir. İçine doğduğumuz dijital çağda hepimizin gelecek nesillere karşı ahlaki ve politik bir sorumluluğudur. Üniversitelerimizin, okullarımızın, ailelerimizin, akademisyenlerimizin ve medyanın bu sorumlulukta payı vardır. İnsanın onurlu bir varoluş için mücadele etmesi gerekmektedir.
Peki, sorduğum soruya geri döneyim: Bilginin dekolonizasyonu iyileştirir mi? Ben iyileştireceğine inanıyorum. Çünkü epistemik özgürleşme insana varoluşsal bir “yerini bulma” hâli yaşatır. Kendine ait hissetmek, kendi gök kubbesinin altında huzurlu olmak, değerli olduğunu hissetmek, sözünün anlam taşıdığına inanmak… Bunlar insanın temel ihtiyaçlarıdır. Ve epistemik sömürgeleştirme en çok bu alanları zedeler.
Eğitimde dekolonizasyonun toplumsal ölçekte bir kendini onarma hareketi olabileceğini düşünüyorum. Batı merkezli paradigma aklı öne çıkarırken ruhu ihmal etti. Oysa insanın iyi oluş hâli akıl, beden ve ruh bütünlüğünü gerektirir. Eğitim de sadece bilgi aktaran değil, anlam ve duygu da üreten bir mekanizmadır.
Eğitim kurumlarının insanın varoluş sancısını hafifletecek anlamlar üretmesi, öğrencilerine ve öğretmenlerine uygun araçlar sunması, yaratıcıyla, kendisiyle, toplumla ve tabiatla sağlıklı ilişki kurmasını desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde kurgulanan modeller toplumları da iyileştirecektir.
Bu bakımdan bilginin dekolonizasyonunu aynı zamanda bilginin insanileştirilmesi olarak görebiliriz. İnsanın kendini yeniden keşfetmesi, değerli hissetmesi, kültürel olarak değersizleştirilmiş kavramlarını duyması, türkülerini, ezgilerini, namelerini önemsemesi hem kişilere hem toplumlara özgüven kazandırır.
Elbette burada bir tarihle yüzleşme söz konusudur. Bazı kırmızıçizgileri koymak gerekir. Geçmişte haksızlıklar yaşanmıştır. Mevcut sistem epistemik adaletsizlik üretmektedir. Burada rövanşist bir yaklaşım bir tercihtir; ancak benim önerim bu değildir. İyileşmenin bir unsuru olarak soykırıma soykırım, işgale keşif değil işgal diyebilmenin bile nesiller boyu sessizce aktarılan travmayı onarmak için bir adım olduğunu düşünüyorum…”
Teknolojik kolonizasyon için en acil çarelerden biri dezenformasyondur. Bilgiyi üretemiyor ve sadece kullanıyor iseniz işiniz daha da zordur. Yapay zekâyı kullanmayı “yapay zekâda iyi olmak!” olarak tarif ettiğimiz müddetçe savunmasız bir duruma düştüğümüzü kabul etmek zorundayız.
Henüz AI altyapısına sahip olmayan ve hatta tam olarak AI algoritmasını keşfetmemiş ülkeler, oyun kuran değil bir piyon, bir sömürge olmak durumundadır.
Sebahattin Kazaz - Eğitim Yönetcisi
DIĞER HABERLER
-
Özel Okul Ücretleri Üzerinden Yürütülen Tartışmalar ve Eğitime Verilen Zarar
31 Aralık 2025, 11:49 -
CANIMDAN AZİZ TUTMUŞTUM SİZİ
31 Aralık 2025, 10:33 -
GÜVENLİK, GÜVENLE SAĞLANIR
31 Aralık 2025, 10:27 -
Teknokolonizasyon ve Teknolojide Dekolonizasyon - Maarif Vakfı 5. Eğitim Zirvesi’nin ardından-2
31 Aralık 2025, 10:24 -
Öğretmenin İtibarı Ne Zaman Bu Kadar Kolay Harcanır Oldu?
31 Aralık 2025, 10:20 -
FUAD ile İRADE EĞİTİMİ
29 Aralık 2025, 11:03 -
Hasbihal Buluşmaları Zeytinburnu’nda Gerçekleşti
28 Aralık 2025, 16:28 -
Doğa Koleji Ziyareti
28 Aralık 2025, 15:43 -
Eğitimde Unutulan Bir Güç: Merhamet
27 Aralık 2025, 10:42 -
Mehmet Baran'dan ÖZKURBİR'e ziyaret
27 Aralık 2025, 08:42

