Sinema ve Televizyon Dizilerinin Geleneksel Aile Yapımız Üzerindeki Olumsuz Etkileri 28 Temmuz 2025, 07:53

Sinema, televizyon ve diğer medya araçları, modern çağın en önemli iletişim araçları olarak toplumsal yapıların şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Gerçekte ilk gününden beri sinema; bir kültür aktarım, propaganda, ideoloji transfer aracı olarak kullanılagelmiştir. Holywood denilince akla; güçlü ABD kimliği, kahramanlık, dünyaya ve hatta dünya dışı güçlere meydan okuyan, insanları koruyan, medeniyetin, varlığın, insanlığı merkezi olarak ABD geliyor ise bu, yüz yılı aşkın süredir var olan sinemanın propaganda vasıtası olarak kullanılması ile ilgilidir. Günümüzde dönem dönem önemi artan; Hint, Brezilya, Türk, Amerikan, Kore dizileri furyası her ne kadar drama ağırlıklı görülse de içinde transfer edilmek istenen kültürün motiflerini taşımaktadır.
Ülkemizde adını ancak belli kesimlerin belli restoranlarda duyduğu pizzanın Türkiye’ye girişinden önce Ninja Kaplumbağaları dizisinin ne kadar yaygın olduğunu ve her bir başarı sonrası pizza partileri ile yapılan kutlamaları görmüşüzdür. Ve sonrasında büyük pizza zincir mağazaları… Çizgi filmler, diziler, sinema ve bilgisayar oyunlarının gerek ideolojik gerek dinî gerek sosyal ve gerekse ekonomik çıkar amaçlar taşıdığı herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Burada subliminal mesajlar ve 25. kare bilinçaltı programlama tekniği ile hedeflenenleri atlamamak gerektiğini belirtmek isteriz. Konumuz olmasa da bilgisayar oyunlarında teröristlerin, suçluların çoğunlukla Müslüman görünümlü kişiler olduğu; saldırılması, ele geçirilmesi gereken yerlerin İslami motiflerle bezeli olduğu aşikârdır. Oyun yazarları veya oyunları yaptıranlar İslam karşıtlığını saklama gereği bile hissetmemektedirler. İ’lâ-yi Kelimetullah aşkı ile bu günlere ulaştırılan Türk çocuğu, alnında kelime-i şehadet yazılı kişiyi öldürmeyi bir zevk, bir camiyi bombalamayı bir marifet sayabilmektedir.
Günümüzde televizyon dizilerinin, geleneksel Türk aile yapısı üzerinde göz ardı edilemeyecek seviyede olumsuz etkiler oluşturduğu yönünde ciddi araştırmalar vardır. Türkiye’de özellikle son yirmi yılda televizyon dizilerinin popülerliği büyük ölçüde artmış, bu diziler hem bireysel hem de toplumsal seviyede çeşitli sonuçlar doğurmuştur. Televizyon kanallarının siyasi taraf olmaları, haber ve tartışmalarındaki yanlılıklarına ilave olarak o siyasi ve ideolojik tarafı destekleyen dizilerle topluma ayar verme gayreti içinde olmaları da inkâr edilemez bir gerçektir.
Geleneksel aile yapımız, tarihî olarak din, ahlak, dayanışma, saygı, sevgi, sadakat ve geleneklere bağlılık gibi değerlere dayanmaktadır. Aile, geniş aile formuna yakın, ataerkil yapıya sahip, otorite figürü olarak babanın önder olduğu, annenin ise duygusal dengeyi sağladığı bir düzendedir. Aile üyeleri arasında karşılıklı sorumluluklar ve roller net olarak tanımlanmıştır. Birey, ailenin bir parçası olarak kimlik kazanır. Sadakat, mahremiyet, saygı ve itaat gibi kavramlar bu yapının temel taşlarıdır. Yine Türk aile yapısında kadın ve erkek rollerinin toplumsal sorumluluklarla şekillendiği bir yapı mevcuttur. Ancak bazı dizilerde, kadının yalnızca dış görünüşüyle ön plana çıkması veya erkek karakterlerin sürekli baskın, şiddete meyilli biçimde sunulması, toplumsal cinsiyet rollerinde ciddi bir bozulma oluşturmaktadır. Kadın karakterlerin uç noktalarda sunulması, gerçek hayatla örtüşmeyen beklentiler oluşturmaktadır. Bu da bireylerin evlilik ve aile hayatına dair beklentilerini çarpıtmakta, ilişkilerde tatminsizlik ve güvensizliklere sebep olmaktadır.
Ancak pek çok televizyon dizisi, bu değerlerin yerine bireyselci, materyalist ve yozlaşmış hayat tarzlarını ön plana çıkarmaktadır. Özellikle aile içi sadakatsizlik, şiddet, entrika ve lüks hayatın sıradanlaştırıldığı dizilerde; genç izleyicilerin, bu tarz davranışları normalleştirme eğilimi göstermesi amaçlanmaktadır. Aile büyüklerine saygının azaldığı, evlilik dışı ilişkilerin özendirildiği senaryolar, toplumun temel yapı taşı olan ailenin değerlerini aşındırmaktadır.
İstatistikler, Türkiye’de evlilik oranlarının düşüşünü gösterirken boşanma oranlarının ve gayrimeşru ilişkilerin giderek arttığını ortaya koymaktadır. Bazı diziler, evlilik dışı birliktelikleri, ensest diyebileceğimiz ilişkileri normal göstermektedir. Bu ilişkilerin, dizinin rol model olabilecek oyuncusu üzerinden normalleştirmeye çalışıldığı ortadadır. Bu ve benzeri olumsuz yayınları denetlemekle görevli RTÜK’ün (Radyo Televizyon Üst Kurulu) yaptırımları son derece yetersiz kalmakta, halkın önemli bir bölümünün şiddetli karşı duruşuna rağmen gerekli hukuki düzenlemeler yapılamamakta, hükûmetler soruna çare bulamamaktadır. Bu durumda siyasi çekişmelerin gerdiği toplumda karşı tarafın doğrusunun karşısında olma gibi çok yobaz bir görüş sığlığı içinde hareket edilmektedir. Bu da kesin doğrunun, toplumun her kesimi tarafından kabulü ve savunulmasını imkânsız hâle getirmektedir.
Televizyon dizileri, özellikle genç bireylerin kimlik gelişimi sürecinde rol model seçimini doğrudan etkilemektedir. Dizi karakterleri, çoğu zaman gerçek hayatla bağdaşmayan ancak ilgi çekici kurgularla sunulan modellerdir. Suçlular, dolandırıcılar, şiddet uygulayan bireyler ya da ahlaki kuralları hiçe sayan karakterlerin kahramanlaştırılması, gençlerin bu karakterleri taklit etmesine ve aile içindeki geleneksel rol dağılımını sorgulamasına sebep olabilmektedir. Mesela, bir dizide annesini küçümseyen, babasına itaatsizlik eden karakterin popüler hâle gelmesi, genç izleyicilerde bu davranışların normal veya kabul edilebilir olduğu algısını pekiştirebilir. Bu durum aile içindeki otorite dengelerini zedeleyebilir ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinde ciddi kopmalara yol açabilir.
Dizilerin, aile bireylerinin günlük hayatında kapladığı süre ve içerikleri, aile içi iletişimi de olumsuz yönde etkilemektedir. Ortak sofralar, sohbet saatleri ve aile içi etkileşim, yerini televizyon başında geçirilen sessiz saatlere bırakmaktadır. Aynı evin içinde bireyler, farklı dizileri takip ederken ortak zaman geçirmekten uzaklaşmakta; bu da iletişim bağlarının zayıflamasına sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra, dizilerde sıkça rastlanan “aile içi düşmanlık” temaları da bireylerin aile üyelerine karşı güvensizlik geliştirmesine sebep olabilir. Birbirini sürekli kandıran ya da arkadan iş çeviren aile bireylerinin yer aldığı senaryolar, aile kavramının güvene dayalı yapısına zarar verebilir.
Pek çok popüler dizide aldatma, yalan, çıkar ilişkileri ve negatif davranışlar gayet normal ve cazip bir şekilde sunulmakta, bu da diziyi hayranlıkla takip eden aile bireyleri arasında bütün çarpıklıkların normalleşmesi sürecini doğurmaktadır.
Yine dizilerde özendirilen -gerçekte çok az bir kesimin ulaşabileceği- imkânlar normal ve herkesin çalışmadan elde edebileceği bir hakmış gibi gösterilmekte, bu da özellikle gençlerin kendi durumlarını sorgular ve bulundukları daha düşük gelir seviyesi için ailesini veya devletini sorumlu tutarak isyankâr bir bireye dönüşmesine yol açmaktadır. Öyle ki genç kuşak çalışmak, gayret etmek, başarmak ve kazanmak gibi değerlerle kuşatılmadığı için; dizi ve sinemanın sahnelediği hayat şartlarının kendilerine sunulmadığının hesabını topluma sormayı bir marifet saymaktadır. Gelecekte ülkesinde değil de yurt dışında yaşama arzularının artması bunun bir sonucu olsa gerektir.
Sinema ve televizyon dizileri, yalnızca birer bilgilenme veya eğlence aracı olmaktan çok daha fazlasıdır. Toplumun değer yargılarını, bireylerin tutum ve davranışlarını şekillendiren güçlü araçlardır. Bu araçları elinde bulunduranlar, toplumu kolay manipüle edebildikleri gibi gelecekte aile ve dolayısıyla toplumun bozulması bağlamında ülke için büyük tehdit oluşturmaktadır. Netflix gibi dizi, sinema kanallarının İslam’a, kültürümüze ve ailemize tezat özel üretim filmleri hakkında toplum daha tepkili davranmalı; devlet, kontrolü elden bırakmamalıdır. Bunlara; demokrasi, hukuk arkasına sığınarak yayın hakkı vermek toplumun temellerine dinamit koymak ile aynı anlama gelir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki bu tür diziler, ahlaki yozlaşmadan şikâyet edenler tarafından bile izlenmekte, bu tür dizilerin reytingleri hep yüksek olmaktadır. Sabah kuşaklarındaki adalet mekanizmasının çözemediği çarpık ilişkileri çözmeye çalışan, dedikodudan beslenen, gıybet ve iftiradan lezzet alan programları da görmezden gelemeyiz. Yine makalenin sınırlılığı sebebiyle Yeşilçam filmlerindeki din görevlisi, eğitimci profilindeki olumsuz tiplemeleri, gelenek, aile, aşk, hak, adalet konularının nasıl ele alındığının incelemesini okuyucularımıza bırakıyoruz.
Sonuç olarak Türk aile yapısının korunması adına sinema, tiyatro, dizi içeriklerinin daha özenli, değer temelli ve yapıcı bir anlayışla oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Dizi ve sinema üreticilerinin, yurt dışından dizi, film ithal edenlerin millî ve yerli gayretinin olması bir zorunluluktur. Bu arada medya okuryazarlığının artırılması; ailelerin, çocuklarını bu içeriklere karşı bilinçli biçimde yönlendirmesi ve yapımcıların toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, bu olumsuz etkilerin azaltılması adına atılabilecek önemli adımlardır.
Bütün bunlara rağmen sinema, televizyon ve diğer iletişim araçlarının; doğru habere erişim, bilgiye ulaşma, toplumun eğitimi, kültürümüzün yeni kuşaklara aktarılması gibi olumlu kullanım alanları ve olumlu kullanım örnekleri hiç yok da değildir.
Sebahattin Kazaz / Eğitimci-Yazar
DIĞER HABERLER
-
İki buçuk liralık yangın
30 Temmuz 2025, 06:42 -
Zamanın Hafızası: Arşivlerin Sessiz Tanıklığında Osmanlı Türkçesi
29 Temmuz 2025, 07:10 -
21. YY Yeterlilikleri Nelerdir?
28 Temmuz 2025, 22:30 -
Kalıp Cümleler Müzesi
28 Temmuz 2025, 21:52 -
Sinema ve Televizyon Dizilerinin Geleneksel Aile Yapımız Üzerindeki Olumsuz Etkileri
28 Temmuz 2025, 07:53 -
Değerler Eğitimi ile Değerlenen Öğretim
27 Temmuz 2025, 08:32 -
Sistem Düşmanı
27 Temmuz 2025, 08:11 -
İnsan Kördür, Sğırdır, Dilsizdir
26 Temmuz 2025, 08:19 -
Milli Gururumuz Selçuk Bayraktar
25 Temmuz 2025, 16:10 -
Türkiye 18, İngiltere 16: Zorunlu Eğitimin Yaşı Doğru mu?
25 Temmuz 2025, 06:53