RASKOLNİKOV YAŞASAYDI 21 Kasım 2025, 07:36
Raskolnikov yaşasaydı, Petersburg’un rutubetli odalarında değil; parlak ekranların, sessiz bildirimlerin ve dijital yalnızlığın içinde yaşardı. Kira borcunu ev sahibine değil bankaya öder, derdini eskisi gibi kimselere anlatamaz; sıkıntısını görünmez bir puan olan kredi notuna emanet ederdi. Bugünün yoksulluğu çatı katlarında değil; ertelenmiş taksitlerin gölgesinde büyürdü.
Yine aynı soruyu sorardı: “Bazı insanlar sıradan yasaların üstünde midir?” Eskiden bu sorunun cevabı kan, suçluluk ve vicdanla örülürdü. Bugün ise cevap daha cilalıdır; Forbes listelerinde, yatırım turlarında, parlak sunumlarda saklanır. Dün olağanüstü insan denilen figür, bugün influencer ya da vizyoner girişimci kılığına bürünmüş hâlde alkışlanır. Ve biz, o yeni Raskolnikovlara şaşmaz bir hayranlıkla bakarız.
Günümüzde suç işlenmeden önce vicdan yoklanmaz; çünkü vicdan artık gizlilik sözleşmesinden önce tıklanan bir kutucuktan ibarettir. Algoritmalar, insanın iç sesinden daha gür konuşur. Veri ihlali suç, yoksulluk yalnızca istatistik, ahlâk ise kişisel tercih hâline gelmiştir. Dostoyevski Raskolnikov’u yazarken insanın sınırlarını ve iç karanlığını yoklmıştı. Bugünün Raskolnikov’u ise görünmez, soğuk ve hesapçı bir sistemin duvarlarına çarpar. Yine de sonuç değişmez: İnsan eninde sonunda kendi vicdanına yenilir.
Yasaya aykırı olanla normal arasındaki çizgi, bir uygulama güncellemesi kadar kaygandır. Belki bugün bir YouTuber olurdu; bir tefeci kadını değil, bir düşünceyi öldürürdü. “İnsan hâlâ düşünebiliyor mu?” diye sorar; bu sorusu yüzünden linç edilirdi. Çünkü düşünmek hâlâ tehlikeli, sorgulamak hâlâ baş belasıdır. Toplumsal deney videoları yapar; insanların fikirlerinin kaç saniyede değiştiğini, vicdanın kaç reklama boyun eğdiğini ölçerdi. Suçu soru sormak, cezası ise sessizlik olurdu: bazen linç, bazen görmezden gelinme… Ama en ağırı, hiç duyulmamak.
Bugünün Raskolnikov’u yoksulluğu yalnızca bedensel değil; ruhsal, duygusal ve dijital biçimde yaşardı. Kalabalıklar içinde yalnız, binlerce arkadaş içinde kimsesiz olurdu. Her şeyin söylendiği ama hiçbir şeyin konuşulamadığı bu çağda iç karmaşasını ifade edemedikçe hastalanırdı. Telefon ekranına bakan gözleri, tıpkı Petersburg sokaklarında olduğu gibi kararırdı ama bu kez çamurdan değil, bilgi çöplüğünden.
Artık suç baltayla değil, klavyeyle işlenirdi. Bir insanın kanı değil; itibarı dökülürdü yere. Ve kimse bunu suç saymazdı; çünkü herkes aynı suça ortaktı. Günün birinde beton sokakların köşesinde oturur yatırım tavsiyeleri dinleyen gençleri, süpermarkette indirim peşinde koşanları, ekmek sırasında siyaset tartışanları izlerdi. Herkesin tükettiğini, paylaştığını, görmezden geldiğini seyrederdi.
Sonra eski sesini andıran bir tonla yalnızca şunu fısıldardı: “Ben bir suç işledim… ama siz hepiniz suç ortağısınız.” Belki bir an durup başımızı ekrandan kaldırır; gözlerimizi içimize çevirebilirdik. Belki… Ama pek sanmam. Çünkü artık kimsenin suçla, cezayla ya da vicdanla uğraşacak vakti yoktur. Herkes çok meşguldür; yeni bir bildirim daha gelmiştir.
HACER ELBEY - EĞİTİM YÖNETİCİSİ
DIĞER HABERLER
-
SUPER MOM — MECBURİ GÜÇ
21 Kasım 2025, 07:41 -
YEZİDİN HARCI ZULÜM, YİĞİDİN BURCU ÖLÜM
21 Kasım 2025, 07:39 -
RASKOLNİKOV YAŞASAYDI
21 Kasım 2025, 07:36 -
BAŞAKŞEHİR ÖZEL OKULLAR BULUŞMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
20 Kasım 2025, 22:15 -
ÖZKURBİR’den BİRİKİM Okulları’na Ziyaret
20 Kasım 2025, 20:10 -
Eğitimde Vefa ve Hafıza
20 Kasım 2025, 07:28 -
Hız Çağında Gençliği Yeniden Diriltmek
19 Kasım 2025, 09:00 -
SEVMEK - SEVMEMEK
18 Kasım 2025, 08:35 -
USÛLÎ DÜŞÜNMEK
17 Kasım 2025, 08:29 -
ÖĞRENCİ KAYIT SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN
16 Kasım 2025, 12:31

