Kültürel Kodlarla Çelişen Resmi İdeoloji Sendromu-Öze Dönüş Zamanı 25 Ekim 2025, 07:47
Eğitim, bir toplumun kültürel, ahlaki ve ideolojik kodlarını yeniden üreten temel bir kurumdur. Bu nedenle eğitim sistemleri, ait oldukları toplumun değerleriyle uyumlu olmak zorundadır. Türkiye’de uzun yıllardır eğitim sistemi ile toplum arasında derin bir ideolojik çatışma yaşanmaktadır. Bu çatışma, bireylerin kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemekte, devlet-millet bütünlüğünü zedelemekte ve toplumsal aidiyet duygusunu zayıflatmaktadır.
Eğitim sisteminin, toplumun temel değerleriyle çelişen bir ideolojik altyapıya sahip olduğu yönünde eleştirilerin oldukça haklı gerekçeleri vardır. Devlet ile milletin farklı olduğu algısı, bireylerde devlet kavramını zedelemekte, devlet malını koruma hassasiyetini ve fedakârlık bilincini törpülemektedir. Bu bağlamda, eğitim sisteminde öncelikle zararlı ve toplumun kültürel kodlarıyla çelişen düşünce yapılarını tespit etmek ve temizlemek gerekmektedir. Millî Eğitim Temel Kanununda var olan toplumun değerlerine ters hususlar başta olmak üzere eğitim mevzuat ve müfredatında millileştirilmesi ve milli ve yerli olmayan unsurların eğitim sisteminden arındırılması elzemdir. Bu kapsamda zihniyet dönüşümü ile birlikte öğretmen yetiştirme sistemi, yönetim tarzı, ders içerikleri, pedagojik yaklaşımlar gibi sistem bileşenleri de milli ve yerli olarak yenilenmelidir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli teorik olarak olumlu değerlendirilebilir olsa da model felsefesi ile uygulama arasında büyük tezatlar olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Öncelikle modelin felsefesi ile eğitim fakültelerinin eğitim personeli yetiştirme felsefesi arasında ciddi bir uyumsuzluk söz konusudur. Müfredat içerikleri Maarif Modeli’ne uygun hazırlanmaya çalışılsa da uygulayıcı olan eğiticiler modelin felsefesine uygun yetiştirilmemektedir. YÖK’ün yapısı ve eğitim fakültelerinin kurgusu itibarıyla Maarif Modeli’ne uygun eğitim personeli yetiştirme misyonu hiç ama hiç yoktur.
Millî Eğitim Bakanlığı, model felsefesinden uzak öğretmen sorununu, öğretmen akademileri aracılığıyla çözmeye çalışmaktadır. Ancak 22–25 yaş aralığına gelmiş, kişiliği ve değerleri şekillenmiş öğretmen adaylarının yeni bir felsefeye uyumları kolay olamayacaktır.
Millî ve yerli bir eğitim anlayışının temel taşı olan öğretmenleri yetiştirmesi beklenen kurumlar olan eğitim fakülteleri, mevcut yapılarıyla bu misyona hizmet etmekten uzaktır. Nitekim Millî Eğitim Bakanlığı ile eğitim fakülteleri arasında yeterli düzeyde iş birliğinin bulunmadığı bizzat yetkililer tarafından ifade edilmektedir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin başarısı yalnızca içeriklere değil, ondan daha çok uygulayıcı eğitim personelinin niteliğine bağlıdır. Birkaç hizmet içi seminer ile bu modelin hayata geçirilmesi mümkün değildir. Nitekim ABD menşeli CPE National School Boards Association’ın bir makalesinde; bir eğitim uygulamasının verimli olarak uygulamaya konulabilmesi için 50 saatlik teorik eğitimin ardından 14 saatlik rehber eşliğinde uygulanmasının yapılması ve sonrasında bireysel uygulamaya geçilmesi gerektiği belirtilmektedir. Aynı makalede, uygulayıcı eğitimcinin, modelden fayda görmesi ve keyif alması, modelin başarısını artıran bir faktör olarak ifade edilmektedir. Bununla birlikte araştırma bir eğitim tekniği uygulaması üzerinedir; Maarif modelinde ise bir eğitim modeli dönüşümü söz konusudur. Bu bağlamda şu sorulara verilecek cevaplar önemlidir;
- Eğitici kaynağı olan fakülteler Maarif Modelinin farkında mıdır, öğrencilerini bu modele göre yetiştirmek için yapılandırılmış mıdır?
- Mevcut eğitim personeli, modelin uygulanması için felsefi, teknik ve pedagojik alanda yeterli hizmet içi eğitim almış mıdır?
- Uygulamaya kolay erişilebilir rehberler eşliğinde başlanabilmiş midir?
- Eğitim personeli bu modeli içselleştirmiş midir?
Ne yazık ki bu sorulara verilebilecek cevaplar ya olumsuzdur ya da yetersizdir.
Eğitim, yalnızca “ne öğretileceği” değil, “nasıl ve neden öğretileceği” sorularına verilen cevaplarla anlam kazanır. Eğitim felsefesi, bu sorulara verilen cevapların toplamıdır. Eğer bu cevaplar, toplumun inanç sisteminden, değer dünyasından ve tarihsel hafızasından kopuk ise ortaya çıkan sistem bireyde kimlik bunalımına, toplumda ise kültürel çözülmeye yol açar.
Bu yaklaşım, eğitim sisteminin yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda felsefi bir dönüşüm gerektirdiğini ortaya koyar. Eğitim-Bir-Sen’in “Gecikmiş Bir Reform” raporunda da belirtildiği gibi, müfredatın demokratikleştirilmesi ve toplumun kültürel kodlarıyla uyumlu hâle getirilmesi, eğitim sisteminin yeniden kurgulanmasında temel bir adımdır.
UNESCO’nun Uluslararası Eğitim Sınıflandırması (ISCED) raporlarında da vurgulandığı gibi: “Her ülkenin eğitim sistemi, kendi tarihsel, kültürel ve ekonomik bağlamına göre şekillenir; bu çeşitlilik, uluslararası karşılaştırmalar yapılırken bile dikkate alınması gereken temel bir ilkedir.” Benzer şekilde Trivedi’nin uluslararası eğitim sistemleri üzerine yaptığı karşılaştırmalı analizde şu tespit yer alır: “Eğitim reformları, yalnızca dış modellerin ithaliyle değil; yerel ihtiyaçların ve kültürel bağlamın doğru analiz edilmesiyle başarılı olabilir. Evrensel ilkeler, yerel değerlerle harmanlandığında anlam kazanır.” Yine Millî Eğitim eski bakanlarından Prof. Ziya Selçuk, “Eğitim ithal veya ihraç edilemez bir olgudur.” demiştir.
Hasan Meydan’ın “Akademide Değerler Eğitimi” başlıklı çalışmasında şu tespit yer alır: “Değerler eğitimi, bireyin karakter gelişiminde temel bir rol oynar. Eğitim sisteminin millî ve manevi değerlerle uyumlu hâle getirilmesi, toplumsal bütünlüğün sağlanmasında kritik öneme sahiptir.”
Ancak, ne yazık ki yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılırken, pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da kültürel kodlarımızdan ziyade Avrupa’dan ithal, zorlama sistemler tercih edilmiştir. Matematik derslerinde süte belli oranda su katarak elde edilecek kâr hesap edilirken değerlerimize verilen zarar hiç hesaba katılmamaktadır. Aynı şekilde ders kitaplarında zorlanan çatalı sol elle tutarak yemek, toplumun kodlarında var olan sağ elle yemek ile sürekli kavga hâlindedir. Öğrencinin dikkatini çekmek için olsa dahi verilen bu örnekler değer yargılarını altüst etmekte; kul hakkını ihlal eden örneklerin yer alması, helal-haram bilincine sahip bireyler yetiştirme hedefiyle çelişmektedir. İlk insan Âdem Aleyhisselam olarak öğrenen öğrenci, okuldaki görsellerde, kitaplarda atalarının balık veya maymundan geldiğini anlamlandırırken pek çok değeri de kaybetmektedir.
Bu görüşler, Türkiye’deki eğitim sisteminin de kendi tarihsel ve kültürel kodlarına uygun olarak yeniden yapılandırılması gerektiğini teyit etmektedir.
Millî Eğitim politikalarının Fulbright Anlaşması’nın etkisinde olması boş bir vehimden ibaret değildir. 1949 yılında Fulbright Anlaşması ile Türk eğitim sistemi yapılanması, eğitim ve sair alanda insan ihtiyacının karşılanması için kurulan komisyonun yönetim kurulunda 4 Türk, 4 ABD’li üye bulunması ve başkanının ABD’li olması millilik çerçevesinde nasıl izah edilebilir? Anlaşmayı imzalamasına rağmen komisyon çalışmalarından rahatsızlık duyan İsmet İnönü, sonraki yıllarda şöyle bir serzenişte bulunmaktadır: “… Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar… Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar… Bir görev veriyorum, sonucu bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum… İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir… Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…” Cengiz Önakıncı’nın Türkiye’nin Siyasi İntiharı: Yeni Osmanlı Tuzağı adlı eserinde de bu konulara uzun uzadıya değinilmektedir. Aynı şekilde bugüne kadar görev yapmış yaklaşık 70 Millî Eğitim Bakanı’nın yalnızca 10’unun öğretmen veya öğretim üyesi kökenli olması dikkat çekici değil midir? Eğitimcilerin siyaseti tercih etmemelerinin nedenleri ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
Şunu da belirtmek gerekir ki; konuya ideolojik açıdan bakan bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Türkiye’de eğitim din temelli değildir. Aksine, eğitim sisteminin dinden uzak bir nesil yetiştirmek üzere kurgulandığına dair pek çok somut örnek mevcuttur. Eğitim ideolojisinin temelini oluşturan yerli ve yabancı bilim insanlarının dine karşı tutumları, eğitim felsefesinde belirleyici rol oynamaktadır. Bir akademisyenin ifadesiyle: “Türkiye’de eğitim ideolojiktir. Eğitim fakültelerinde sistem bu ideolojiye hizmet eder ve bu fakültelerde yüzde seksen oranında maneviyata karşı fikirleri olan eğitimciler yetiştirilmektedir.” Var olan sistemi yapılandıranların ve uygulayanların hedeflerinin aksine olarak, eğitimde manevi bir ağırlığın olması zaten mümkün değildir. Son zamanlarda imam hatip liseleri de dâhil okullarımızda deist, ateist öğrenci sayısının artmasının altındaki sebepler, uygulama hataları çok önemli bir araştırma konusudur. Mesele yalnızca bir eğitim paradigma yanlışı olarak değerlendirilemez; mesele tam anlamıyla bir beka meselesidir.
Sonuç olarak, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması yalnızca içerik değişimiyle değil -ve ondan önce- cesur uygulamalar ile desteklenen bir zihniyet dönüşümüyle mümkün olabilecektir. Bu nedenle:
- Eğitim fakülteleri Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmalı, millî ve yerli olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
- Öğretmen akademileri, öğretmen adaylarının felsefi uyumunu sağlayacak şekilde güçlendirilmelidir.
- Eğitim felsefesi ve müfredat içeriği, millî ve manevi değerlerle uyumlu hâle getirilmelidir.
- Eğitim personelinin bir yandan yeterlilikleri artırılmalı, öte yandan toplumdaki statüsü güçlendirilmeli, sosyoekonomik düzeyleri yükseltilmelidir.
Bütün bunlar geçici iyileştirmeler şeklinde değil, radikal reformlar şeklinde gerçekleştirilmelidir. Bütüncül olmayan ve iyileştirmeler adı altında yapılane yapılan pansuman çalışmalar yıllardır süregelen ithal bir sistemin kanayan yarasına derman olamayacaktır.
Sebahattin Kazaz - Eğitim Yöneticisi
DIĞER HABERLER
-
Bahtiyar Koleji Ziyareti
25 Ekim 2025, 08:16 -
Kültürel Kodlarla Çelişen Resmi İdeoloji Sendromu-Öze Dönüş Zamanı
25 Ekim 2025, 07:47 -
TOBB Eğitim Meclisi Toplantısı
23 Ekim 2025, 14:50 -
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Fethullah Güner Ziyareti
23 Ekim 2025, 12:59 -
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin'e Ziyaret
23 Ekim 2025, 12:46 -
Okul Çeyizi
23 Ekim 2025, 11:40 -
Gemisini Terk Etmeyen Kaptan
22 Ekim 2025, 07:51 -
Bilim Eğitim Kurumları Ziyareti
21 Ekim 2025, 18:18 -
Şefkat Eğitim Kurumları Ziyareti
21 Ekim 2025, 15:14 -
Mavigün Eğitim Kurumları Ziyareti
21 Ekim 2025, 14:05

