İki buçuk liralık yangın 30 Temmuz 2025, 06:42

Liseyi bitirdiğim senenin yazında, hayatı tanıma dersleri kapsamında, kumaş ve tuhafiye malzemelerini toptan satan bir işyerinde tezgâhtar olarak çalışıyorum. Mağazanın sahibi; 75 yaşlarında, zayıf, uzun boylu biri. Patronun başka elbisesinin olmamasını düşünemiyorum; ama nedendir bilmem, patron, her gün aynı kıyafetle geliyor işe. Öyle ki ceketin boyun kısmı ile kol ağızlarının rengi iyiden iyiye solmuş. Öğle yemeği için evden peynir, ekmek, zeytin getiren enteresan bir tip... Oysa üç katlı mağazası var Galip Bey’in. Alev ve Ateş adında iki oğlu da onunla çalışıyor.
Bir gün ikindi vaktine doğruydu. Dükkânın kapısından temiz giyimli ihtiyar bir bey girdi. Bu bey, sağlı sollu bizi süzdükten sonra iki tezgâhın arasından doğruca dükkân sahibinin oturduğu camlı bölmenin kapısına gitti. Selam verdi ve: “Beyefendi hayırlı işler diliyorum” diyerek önce kendini takdim etti, sonra da dükkân sahibine: “Allah rızası için yüksek tahsil gören fakir gençlere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Siz de bu hayra ortak olmak ister misiniz?” diye kibarca sordu. Galip Bey, adama sert bir ses tonuyla: “Patron burada değil, bizim de yetkimiz yok. Allah versin, hadi bakalım!” diyerek dilenci muamelesi yaptı. Adamcağız bir müddet hiç kımıldamadan öylece baktı. Sonra yüzünde acıklı bir tebessüm belirdi. “Sadaka belâyı önler Beyefendi!” dedi ve cebinden çıkardığı iki buçuk lirayı “Buyurun, bu size hediyemdir!” deyip Galip Bey’in masasının üstüne yavaşça bıraktı, kısa bir müddet bekledi ve arkasını dönüp gitti.
Galip Bey, gayet sakin bir şekilde iki buçuk lirayı aldı, acaba sahte mi, hakiki mi der gibi bir süre parayı inceledi ve sonra önündeki kasa- çekmeceye koydu. Ben, bulunduğum bankonun arkasında utancımdan kıpkırmızı kesildim. “Bu hareket o anda Gadab-ı ilâhiyi celp etmiş olsa hepimiz duman olurduk” diye düşündüm ve niçin arkasından koşup cebimdeki birkaç kuruşu vermedim diye de kendi kendime kızdım.
O gece sabaha kadar uyuyamadım. Hadiseden çok etkilenmiştim. Ertesi gün istemeyerek iş yerine gittim. Mağazaya yaklaşırken burnuma yanık kokusu geldi. Kaldırımın kenarından sanki boru patlamış gibi su akıyordu. Üç tane itfaiye arabası vardı mağazanın önünde. İtfaiye erleri hortumları topluyordu.
1976 yazıydı, olaydan sonraki günün gazeteleri, Galip Bey’in mağazasında gece yarısı çıkan yangını itfaiyenin ancak sabaha karşı söndürebildiğini yazıyordu. Bir gün önce var olan üç katlı mağaza, bir gün sonra yoktu artık. Üç gün sonra da Galip Bey terk etti bu dünyayı. “Çocuklarına isim koyduğu gün mü yazılmıştı kaderi acaba?” diye geçti içimden.
Her yeni kayıt döneminde hatırlarım bu hadiseyi. Maddi durumunun iyi olduğunu bildiğim birçok kimse vardır. Bırakın başarılı fakir çocuklara burs vermeyi, “Çocuğumu nasıl bedava okuturum?” hesabı yaparlar.
Ekmeden biçmeye çalıştıkları ürünü; susuz, yelsiz değirmende öğütme isteğinde olan bu mantığı kavrayabildiğimiz zaman meseleyi de çözebileceğimize inanıyorum.
AZMİ AKSOY - EĞİTİM YÖNETİCİSİ
DIĞER HABERLER
-
ÖZKURBİR’den Antalya’da Ziyaret
20 Ekim 2025, 18:15 -
Veli Merkezli Özel Okullar ve Eğitimin Geleceği
20 Ekim 2025, 08:32 -
ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Bursa’da Toplandı
19 Ekim 2025, 07:35 -
Ek: 2 - GÖRÜNMEZ VARLIKLAR (Melekler ve Ruh, Cinler ve Şeytan/İblis)
19 Ekim 2025, 06:46 -
Dijital Köleliğin Dayanılmaz Cazibesi
18 Ekim 2025, 06:23 -
Birikim Eğitim Kurumları'ndan ÖZKURBİR'e Ziyaret
17 Ekim 2025, 16:34 -
Görünmeyen Dersler - Türk Eğitiminde Hayati Ama Göz Ardı Edilen Konular Üzerine
17 Ekim 2025, 09:57 -
Ankara Biltek Eğitim Kurumları’na Ziyaret
17 Ekim 2025, 08:54 -
Ağlayacaksan Oynamayalım
16 Ekim 2025, 07:47 -
Görünmek mi, Yönetmek mi?
15 Ekim 2025, 09:40