En İyi Eğitim Yöntemi : TESLİMİYET 26 Ağustos 2025, 07:33

İnsanlar çocukluktan itibaren rol modellerine hayranlıkla benzemeye çalışır. Taklid mekanizması biyolojik düzeyden psişik yapıya, entelektüel melekelerden ahlaki hasletlere kadar etkili olan kurucu bir mekanizmadır. Bilim ve düşün dünyasında bu konuda bir ittifak vardır ve bu ittifaka mevzu olan hakikat pek çok disiplinde de incelenmiştir. Bunun zorunlu bir neticesi olarak, eğitimciler, alim ve mütefekkirler için “temsiliyet”, en büyük mesuliyet ve en etkili eğitim yöntemi olmaktadır.
Misal, Temsil, Temessül
“Misal” kelimesi, “örnek”, “model” anlamlarını bünyesinde taşır. “Temsil” de benzemek, bir şeyin başka bir şey aracılığıyla ifade ve işaret edilmesi anlamındadır. “Temessül” ise bir nevi yeni ve başka bir surette temsil etmektir. “Temessül” ifadesini, değerlerin tam bir idrak ile içselleştirilip temsil edilmesi şeklinde düşünebiliriz. Misalen İslam medeniyeti, temellük ettiği antik felsefe-bilimsel mirası tevhid ve sünnet ilkeleri çerçevesinde “temessül” ederek, yeni bir surette hakkın ve hakikatin hizmetine sunabilmiştir.
Eğitimcilerin, alimlerin ve kanaat önderlerinin ne derece bir temsil mesuliyetine sahip olduklarını bu minvalde konuşabiliriz. Onlar değerleri, ahlakı, iyiliği “temessül” ederek temsil etmeli, adeta yürüyen değerlere dönüşmelidirler. Tıpkı Hz. Ayşe’nin “O’nun ahlakı Kur’andı.” dediği Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) “yürüyen, yaşayan Kur’an” olması gibi… Temsil edilmesi istenen değerleri anlamış, içselleştirmiş ve onlarla bütünleşmiş “tahkiki” bir “temsiliyet” pek tabii ki en etkili eğitim yöntemidir.
Dînî Mesuliyet
İslam dininin müntesiblerine ve özellikle de ilim ehline yüklediği en büyük sorumluluklardan biri temsiliyettir. Bunu hakkıyla yerine getiremeyenler çok şiddetli bir biçimde uyarılır. “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah katında büyük bir buğzdur.” (Saff 61/2-3) ayeti iman edenlere yüklenen sorumluluğu izhar ediyor. “İyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki siz kitabı okuyorsunuz. Düşünmez misiniz?” (Bakara 2/44) ayetinde de “emri bi’il maruf” görevinin en önemli ve ilk aşaması, tebliğ ve tavsiye edilen ilkelerin temsiliyetidir. “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15) hadisiyle Rasulullah (s.a.v) de değerlerin ve ahlakın temsil edilmesini imanın zirvesi olarak tanımlıyor.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) risaletine dair en büyük delil de kendi ahlakı ve samimiyetidir. “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem 68/4) ayetinde bu hakikat dile getiriliyor. Bu ahlak ve samimiyet, ticaret gibi her saniye dürüstlüğün sınandığı bir mecrada bütün insanları etkilemiş ve O’nun toplumun en “emin” kişisi olarak tanınmasına vesile olmuştur. Safa tepesinde tebliğine başladığında O’nu inkar edecek olanlar bile “emin” oluşuna şahitlik etmişlerdi. Kendisine iman edenlerin en büyük dayanaklarından biri onun “emanet” sıfatıydı. Zaten nübüvvetin temelini oluşturan iki unsur için “mucize” ve “emanet” desek yanlış olmaz. Biri “Delail” diğeri “Şemail” eserlerinden okunabilecek bu unsurlardan “emanet”, bir nübüvvet isbatı olarak bizatihi Hz. Peygamber’in (s.a.v) temsiliyetine işaret etmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v), O’nun varisleri olan alimler ve en nihayetinde bütün müminler için temsiliyet, en önemli ilmî ve ahlakî görevlerden biridir.
Kötü Temsiliyet
Din ile alakalı en güncel tartışmalardan biri de kötü ve karikatür örneklerin insanları ve özellikle gençleri dinden soğuttuğu söylemleridir. Bunun gerçeklik payının yüksek olduğu aşikar. Özellikle sosyal medya ve gösteri kültürünün parçası olan figürlerin dini değerlerle alakalı, yanlış, absürt, sadece görülme amacı taşıyan yayın ve paylaşımları fazlalaştı. Bundan mütevellid bir hakikat ifadesi olması gerekirken bir eğlence aracına dönüşen dini söylem ve pratikler, maalesef içi boşalmış sembollere indirgenmiş durumdalar. Bu kötü temsiliyet, örnek alma çağındaki çocuk ve gençleri doğal olarak olumsuz etkiliyor. Din ile özdeşleştirilen toplumsal aktörlerin sansasyonel ve spekülatif eylemleri de kötü temsiliyetin dikkate değer bir örneğini teşkil ediyor. Dini konuların yüzeysel ve vulgarize bir tartışma ortamına kurban edilmesi de bu kötü temsiliyeti pekiştiriyor.
İlginçtir yaklaşık bin yıl önce İmam Gazzali de böyle bir sorundan muzdarib olduğunu belirtiyor. Kendisinin el-Munkız mine'd-dalâl adlı eserinde bize aktardığına göre dini konularda gevşeklik gösterenlerin en sık sunduğu argümanlardan biri kötü temsiliyettir. Bu kimseler, İslam alimi diye bilinenlerin haram yemesini ve işlemesini bahane ederek dini değerlerle bağlarını koparıyorlar. İmam Gazzali de böyle yapanlara kendi veciz diliyle kötü örneklerin hakikati ve iyi ilkeleri değiştirmeyeceğini izah ediyor. Lakin kötü temsiliyetin o zaman bile böyle gündem olması çok manidardır. Malumdur ki İmam Gazzali’nin kendisi de şahsıyla ve ameliyle iyi örnek olan, temsiliyeti yerine getirmeye çalışan bir alimdi. Onun “Hüccet’ül-İslam” lakabı sadece ilmî ve hikemî kapasitesine değil, faziletine de delalet eden bir ifadedir. Nitekim “ihya” projesinin teorik hedeflerinin yanında bu temsiliyet problemini de içeren pratik hedefleri de vardı. Dikkat edilirse temsiliyete dair değişen ve gelişen yöntemler olsa da değişmeyen bir özün var olduğunu tesbit etmek, kadim misallerden günümüze hikmet devşirebilmemizi sağlıyor.
Eğitim-Bilimsel Perspektif
Bazı öğrenme kuramlarında, model almanın ve dolayısıyla temsiliyetin önemine dair güçlü tesbit ve vurgulara rastlıyoruz. Albert Bandura, sosyal öğrenme kuramında insan davranışlarının çoğunun gözlemleyerek model alma yoluyla öğrenildiğini belirtiyor. Thomas Lickona da karakter eğitiminde öğretmenin örnekliğini ve okul çevresini merkeze koyuyor. Kristján Kristjánsson da ahlak eğitiminde rol modellerin başat rol oynadığını düşünüyor. Ahlaki örneklerin ve onların hikayesinin sorumluluk, anlam ve amaç gibi konularda gençlerin algılarını çok etkilediğini gösteren pek çok çalışma var. Öğretmenlerin ortaya koyduğu örnekliğin, kimlik ve karakterin ne kadar etkili olduğunu gösteren saha çalışmalarının da mevcut olduğunu söyleyebiliriz.
Temsiliyetin Psikanalizi
Temsiliyetin psiko-sosyal etkisini anlayabilmek için psikanalitik sürece bakmak faydalı olabilir. Bunun için de Lacancı bir çerçeve ve terminoloji kullanabiliriz. Ayna evresinde beden imgesini bütünleşik bir şekilde algılayan ve imgesel bir düzlemde “ben” duygusuna sahip olan insan için, ilerleyen zamanlarda özdeşim kuracağı toplumsal figürler bu ayna işlevini görmeye devam eder. Birer “imgesel öteki” olarak bu rol modeller, ideal benlik imgesi için de birer projeksiyon olurlar. Bunun yanında “simgesel öteki” olarak tanımlayabileceğimiz dil, yasa, toplum, kültür, din vs. gibi üstbenlik türevi simgesel sistemlerde, rol modeller, özneyi belirleyen kodların somutlaştığı müşahhas temsillere dönüşürler. Örneğin bir boksör sadece sporu değil, “maskülenlik, başarı, disiplin” gibi ideleri temsil eder. Keza popüler bir din adamı da “ahlak, dini değerler, ilahiyat” gibi kavramları sembolize eder.
Lacan’ın arzu formülasyonu olan “ötekinin arzusu” bağlamında, rol modellerin arzuladığı şeyler, insanlar tarafından da arzulanır diyebiliriz. “Ötekinin arzusu” sadece rol modellerin arzuları için geçerli olan bir açıklama değildir. “Ötekiler” tarafından arzulanan, talep gören, özenilen rol modellerin birer arzu nesnesi olarak kendileri de “ötekinin arzusudur”. Dolayısıyla insanlar popüler rol modellere şiddetle öykünme potansiyeline sahiptirler. Popüler kültürün imaj ve ikon endüstrisi de bu psikanalitik çerçeveden formüle edilebilen reklam, moda ve “pr” stratejilerini kullanır. Meta fetişizmi, statü ve gösterge tüketimi, taklitçi tüketim, kimlik performansı gibi kavramların işaret ettiği özdeşim temelli sosyal ve ekonomik tavırlar da bu kültür endüstrisinin sonuçlarıdır.
Şu çok açık ki insanların maddi ya da manevi herhangi bir şeye olan motivasyonu, temsil gücü yüksek, etki alanı geniş olan kamusal figürler tarafından güçlü bir şekilde belirleniyor. Nitekim libidinal yatırımın yönünü determine eden bu rol modellerin davranışları, değerleri ve ahlakı da insanlar tarafından arzulanıyor ve talep görüyor. Ahlaki değerlerin ve ilkelerin kamusallaşması, yaygınlaşması ve yerleşmesi için temsiliyetin ne kadar kritik bir psiko-sosyal fenomen olduğunu çizdiğimiz bu psikanalitik çerçeveden de anlayabiliriz.
Lisân-ı Hâl
Kudemâ “Hâl, kâlden üstündür.” diyerek bize lisân-ı hâlin tesirinden haber vermiştir. Hâl dilinin etkili olması sadece eğitime ve mesaja muhatap olan talebe için değil, bizatihi değerleri temsil eden eğitimci için de bir kemâl derecesini teşkil eder. Temsiliyet mesuliyetini derinden hissetmek, istikamet üzere kalmayı teşvik eder. Söz ile anlattığını ve savunduğunu davranışlarıyla pekiştiren, canlı kanlı hayata geçiren kişi özü sözü denkleşmiş hikmet ehli bir kişi olur bizim geleneğimize göre… Söylediği hakikatler sadece malumat düzeyinde kalmaz, onları ayne’l yakîn müşahade eder. Bu da mütekamil bir temsiliyete vesile olur.
Böyle bir temsiliyet, tabiatı gereği insanları cezbeden ve dikkatleri celbeden bir kültür atmosferi inşa eder. Bu atmosfer içerisinde aidiyyet bağı kuvvetli, güçlü özdeşimlerin kurulduğu hoca talebe ilişkileri hem toplumsal eğitimde hem de kurumsal ve formel öğretimde idealleri, ilkeleri ve değerleri tesis edecektir.
Hasıl-ı kelam, “temsiliyet”, değerler eğitimi politikasının temelinde yer alması gereken en iyi eğitim yöntemidir.
MEHMET YILDIRTAN - ARAŞTIRMACI YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Kimlik Buhranı
27 Ağustos 2025, 05:53 -
Eğitim için bir aradayız!
26 Ağustos 2025, 22:58 -
Sen de mi, Brütüs?
26 Ağustos 2025, 07:54 -
En İyi Eğitim Yöntemi : TESLİMİYET
26 Ağustos 2025, 07:33 -
MEB duyurdu: Okullarda yeni dönem başlıyor
25 Ağustos 2025, 07:01 -
Marmara Üniversitesi Ziyareti
25 Ağustos 2025, 06:54 -
Yeni Bir Başlangıcın Heyecanı: Okula Dönüş
25 Ağustos 2025, 06:20 -
Normal Olmak Neden Zordur?
24 Ağustos 2025, 06:35 -
GİBİ Serisi 3 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler
23 Ağustos 2025, 07:17 -
Nasıl Kitap Okuyalım?
23 Ağustos 2025, 06:49