Eğitimle Yeniden İnşa Edilen Kimlik: Dil, Tarih ve Kültürün Kesişiminde Modern Türkiye Perspektifi 01 Eylül 2025, 03:38

Modern dünyada kimlik, salt bireysel bir aidiyet meselesi olmaktan öte, tarihsel, kültürel ve toplumsal süreçlerin birlikte şekillendirdiği dinamik bir olgudur. Bu bağlamda eğitim, kimlik inşa sürecinin en güçlü araçlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Özellikle dil, tarih ve kültürel aktarım unsurları, eğitim kurumlarının hem içerik hem de işlev düzeyinde kimlik üretiminde merkezi bir rol üstlenir. Kısaca ifade etmek gerekirse dil, bireyin toplumsal hafızaya ve ortak yaşam deneyimine katılımını mümkün kılan bir araç olarak işlev görürken; tarih, geçmişin anlamlandırılması üzerinden kolektif aidiyet duygusunun temellerini atar; kültürel aktarım ise değerler, davranış biçimleri ve semboller aracılığıyla kuşaklar arası sürekliliği sağlar. Dolayısıyla bu üç unsurun kesişimi, eğitimi kimliğin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yeniden üretildiği stratejik bir alan haline getirir. Mevzuyu biraz daha geniş bir yelpazeden ele alacak olursak şu değerlendirmelerle katkı sağlayabiliriz. Şöyle ki:
Öncelikle dil, kimliğin en görünür ve en güçlü taşıyıcısı olarak değerlendirilmelidir. Yani birey, dil aracılığıyla dünyayı algılar, yorumlar ve toplumsal yaşam içinde kendine yer edinir. Bu ara eğitim kurumları da yalnızca bilgi aktarmakla kalmaz; aynı zamanda kimlik kodlarının yerleşmesine zemin hazırlar. Tarih ise bu kodların bağlamını oluşturan bir hafıza alanı hazırlar. Dolayısıyla muhataplara yani öğrencilere sunulan tarihsel anlatılar, seçilmiş geçmiş temsilleri üzerinden “biz” algısını inşa eder ve toplumsal aidiyet sınırlarını belirler. Bu durumda kültürel aktarım ise dil ve tarih aracılığıyla değerlerin ve davranış kalıplarının yeni kuşaklara devredilmesini sağlar. İşte bu üç unsurun bir araya geldiği bu noktada eğitim, kimliğin bilinçli ve sistemli olarak şekillendirildiği temel bir mekanizma olarak değerli bir işlev kazanır.
Bu atmosferde eğitim politikaları, hangi dilin, hangi tarih anlatısının ve hangi kültürel değerlerin merkeze alınacağını belirleyerek kimlik inşasında tabii olarak yol gösterici bir rol üstlenir. Zira müfredat, bu süreçte stratejik bir araç niteliğindedir. Modern ulus-devletler, eğitim aracılığıyla homojen bir kimlik oluşturmayı hedeflemiş; farklı dilleri ve kültürel kimlikleri çoğu zaman ikincilleştirmiş veya dışlamıştır. Zira Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte dilde yaşanan değişimler, sadece pedagojik bir dönüşüm değil, aynı zamanda kimliksel bir tercih ve yönelim olarak da değerlendirilebilir. Örneğin, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş, ulusal kimliğin inşasında sembolik ve yapısal da olsa bir kırılma noktası teşkil etmiştir.
Tarihsel zemininde Osmanlı eğitim sistemi, çokdillilik ve çokkültürlülüğün görece esnek bir şekilde yaşandığı bir ortam sunmaktaydı. Dolayısıyla sunulan bu ortamda farklı cemaat okulları (Rum, Ermeni, Musevi vd.) kendi dillerinde eğitim yapabilmiş; imparatorluk bünyesindeki farklı kimliklerin bir arada var olmasına ve süreklilik kazanmasına imkân sağlanmıştır. Cumhuriyet dönemi ise ulus-devlet paradigmasının bir yansıması olarak homojenleştirici bir yaklaşımı benimsemiş, farklı dilleri ve kültürel aidiyetleri sınırlamıştır. Bu durum, kimlik inşasında kaçınılmaz olarak ötekileştirme eğilimlerini de beraberinde getirmiştir. Günümüzde ise küreselleşme ve çokkültürlü toplum yapılarının etkisiyle, eğitimde farklı dillerin ve kültürlerin görünür kılınması yönünde politikalar geliştirmek büyük bir önem kazanmıştır.
Kimlik inşasının eğitim aracılığıyla anlaşılabilmesi için yalnızca güncel müfredatları incelemek elbette ki yeterli değildir; tarihsel belgeler ve arşiv kaynakları bu meyanda dikkate alınmalıdır. Osmanlı’daki MEKTEP nizamnameleri, Cumhuriyet’in ilk müfredat programları ve günümüz eğitim politikaları yan yana değerlendirildiğinde, kimlik, aidiyet ve ötekileştirme ekseninde hem süreklilik hem de kırılma noktaları açıkça izlenebilecektir. Çokdillilik ve çokkültürlülük meseleleri, sadece pedagojik bir yaklaşım değil; aynı zamanda kültürel hak ve kimlik mücadelesi bağlamında da ele alınmalıdır. Bu noktada arşiv çalışmalarının, eğitim politikalarının kimlik inşası üzerindeki uzun vadeli etkilerini analiz etme açısından önemi büyüktür.
Kısaca dil, tarih ve kültürel aktarım, modern dünyada kimliğin inşasında yalnızca yardımcı unsurlar değil, eğitim politikalarının doğrudan yön verdiği temel yapı taşlarıdır. Osmanlı’dan günümüze eğitim alanındaki dönüşümler, kimlik ve aidiyet kavramlarının sürekli olarak yeniden tanımlandığını göstermektedir. Çokdillilik ve çokkültürlülük tartışmaları, ötekileştirme ile kapsayıcılık arasındaki gerilimin somut yansımalarıdır.
Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı’nın vizyonu doğrultusunda, öğrencilerin dil, tarih ve kültürel farkındalıklarını geliştiren politikalar, ulusal kimliğin güçlenmesine ve toplumsal uyumun pekişmesine hizmet etmekte; eğitim, genç bireyleri hem kendi kimliklerini keşfetmeye hem de farklı kültürel deneyimlerle empati kurmaya teşvik eden bir alan olarak, modern Türkiye’nin gelişiminde kritik bir rol oynamaya devam etmektedir. Zira eğitim, kimliği yalnızca şekillendiren bir unsur olarak değil, aynı zamanda dönüştüren, geliştiren ve geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran en önemli toplumsal alanlardan biri olarak önemini muhafaza etmektedir.
DOÇ. DR. ERDAL KILIÇ - İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ
DIĞER HABERLER
-
ÖZKURBİR’den Antalya’da Ziyaret
20 Ekim 2025, 18:15 -
Veli Merkezli Özel Okullar ve Eğitimin Geleceği
20 Ekim 2025, 08:32 -
ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Bursa’da Toplandı
19 Ekim 2025, 07:35 -
Ek: 2 - GÖRÜNMEZ VARLIKLAR (Melekler ve Ruh, Cinler ve Şeytan/İblis)
19 Ekim 2025, 06:46 -
Dijital Köleliğin Dayanılmaz Cazibesi
18 Ekim 2025, 06:23 -
Birikim Eğitim Kurumları'ndan ÖZKURBİR'e Ziyaret
17 Ekim 2025, 16:34 -
Görünmeyen Dersler - Türk Eğitiminde Hayati Ama Göz Ardı Edilen Konular Üzerine
17 Ekim 2025, 09:57 -
Ankara Biltek Eğitim Kurumları’na Ziyaret
17 Ekim 2025, 08:54 -
Ağlayacaksan Oynamayalım
16 Ekim 2025, 07:47 -
Görünmek mi, Yönetmek mi?
15 Ekim 2025, 09:40