Eğitimde Vefa ve Hafıza 20 Kasım 2025, 07:28
Yaklaşık yedi-sekiz yıl önce, bir müdür arkadaşım ile birlikte İstanbul’daki köklü azınlık okullarını ziyaret etmeye karar vermiştik. Eğitim kurumlarının tarihî dokusunu, kültürünü ve yönetim anlayışlarını ve eğitim uygulamalarını yerinde görmek istiyorduk. Beyoğlu bölgesinde, ismi çok bilinen bir Ermeni lisesine de uğradık.
Gerçekten de okul, İki yüz yıla yakın geçmişiyle, tarihi mimarisiyle ve de ruhuyla adeta bir zaman tüneliydi.
Müdür odasına girdiğimizde kendimizi bir antikacı dükkânında gibi hissettik. Masalar, dolaplar, tablolar, sandalyeler... Kimi yüz yılı, kimi iki yüz yılı devirmişti ama hepsi ilk günkü zarafetini koruyordu. Dikkatimizi çeken asıl şey ise okul müdürüydü: Tam 33 yıldır aynı okulda görev yapıyordu.
Bu devamlılık, biz eğitim yöneticileri için çok anlamlıydı. Çünkü süreklilik, bir okulun kültürünü kökleştiren en önemli unsurdur. Değişim elbette gereklidir, ama bir kurumun ruhunu yaşatan istikrardır.
Bir Koltuğun Hikâyesi
Ziyaretin bir diğer ilginç anı ise öğretmenler odasında yaşandı. Odaya girer girmez bir koltuk dikkatimi çekti. Üzerinde bir isim yazılıydı ama o gün koltuk boştu. Merak edip sordum: “Hocam, bu koltuk neden ayrılmış, özel bir anlamı mı var?”
Gülümsediler:
“Bu koltuğun sahibi, 40 yıldan fazla bu okulda Ermenice öğretmenliği yapmış olan Madam Nare Hanım’dır. Emekli oldu ama haftada bir gün gelir, bu koltuğa oturur. Genç öğretmenlerle sohbet eder, onların ders tecrübelerini dinler, kendi deneyimlerini paylaşır. Bu hem onun için bir bağ, hem de gençler için bir okul gibidir.”
O an anladım ki, o koltuk yalnızca bir mobilya değil, bir vefa simgesi, bir hafıza köprüsüydü.
Bir okulun geçmişine, emek vermiş insanlarına sahip çıkmak; aslında geleceğine yatırım yapmaktı.
Bu tablo beni çok etkiledi. Dönüşte kendi okuluma geldiğimde benzer bir uygulama başlattım.
Milli Eğitim’den emekli olmuş, 21 yılını da bizim okulda geçirmiş değerli bir hocamız vardı. Kırk altı yılın ardından artık meslekten tamamen ayrılmak istiyordu. Kendisine dedim ki:
“Hocam, seni bu okuldan tamamen uğurlamak istemiyoruz. Haftada bir gün gel, bizimle çay iç, genç öğretmenlerle tecrübelerini paylaş.”
Sağ olsun, kabul etti. Okul yönetimimiz de bu fikri destekledi.
Bir süre sonra fark ettik ki, bu küçük dokunuş okulun iklimine büyük bir sıcaklık katmıştı. Genç öğretmenlerimiz onun deneyimlerinden yararlanıyor, o da yeniden bir işe yaramanın huzurunu yaşıyordu.
Bugün hâlâ o sahneyi gözümün önüne getirdiğimde şunu düşünüyorum:
Okulların gerçek değeri binalarının büyüklüğünde ya da başarı tablolarında değil, hafızasında saklıdır.
Bir okuldan emekli olmuş bir öğretmen, idareci ya da uzun yıllar çalışıp ayrılmış bir öğretmen yıllar sonra bile o kapıdan içeri gülümseyerek girebiliyorsa, orada eğitim adına yaşayan bir ruh vardır. O ruhu korumak da en büyük vefadır.
ADEM KEVEN - EĞİTİMCİ YAZAR
DIĞER HABERLER
-
SUPER MOM — MECBURİ GÜÇ
21 Kasım 2025, 07:41 -
YEZİDİN HARCI ZULÜM, YİĞİDİN BURCU ÖLÜM
21 Kasım 2025, 07:39 -
RASKOLNİKOV YAŞASAYDI
21 Kasım 2025, 07:36 -
BAŞAKŞEHİR ÖZEL OKULLAR BULUŞMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
20 Kasım 2025, 22:15 -
ÖZKURBİR’den BİRİKİM Okulları’na Ziyaret
20 Kasım 2025, 20:10 -
Eğitimde Vefa ve Hafıza
20 Kasım 2025, 07:28 -
Hız Çağında Gençliği Yeniden Diriltmek
19 Kasım 2025, 09:00 -
SEVMEK - SEVMEMEK
18 Kasım 2025, 08:35 -
USÛLÎ DÜŞÜNMEK
17 Kasım 2025, 08:29 -
ÖĞRENCİ KAYIT SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN
16 Kasım 2025, 12:31

