Eğitimde Müzareke ve Diyalektik : Felsefe - Bilimsel İnceleme 21 Ekim 2025, 08:02

Eğitimde müzakerenin, diyaloğun ve bunun felsefî temeli olan bilgi diyalektiğinin felsefe-bilimsel incelemesini bu devam yazısında yapacağız. Bu inceleme, pedagojik formasyonun üzerine inşa edileceği düşünsel altyapıyı daha derin ve dakik kılma amacı taşımaktadır.
Varlık ve Bilgi
Felsefecilerin “varlık” ile alakalı geliştirdikleri tasavvur, “bilgi” tasavvuru ile direkt alakalıdır; yani varlık ve bilgi tasarımları arasında bir “diyalektik” vardır. Varlık felsefesinde (ontoloji) âlemin fizik ve metafizik tasviri yapılır; bu âlem tasavvuru da onunla alakalı bilgi edinme ve doğrulama yollarını (epistemoloji) belirler. Bu yüzden varlığı diyalektik bir pencereden açıklayan filozofların, aynı zamanda bilginin diyalektiğini de açıklamış olduklarını düşünebiliriz.
Diyalektiğin Metafiziği
Filozoflar âlemde ikilikler ve karşıtlıklar gördüler; zıtların çarpışarak ortaya koyduğu üretkenliği ve çeşitli alanlardaki diyalektik “tezahürü” müşahede ettiler. Bu yüzden birçok düşünür, inşa ettiği metafizik teorinin merkezine ya da periferine muhakkak diyalektiği yerleştirmiştir.
Bu doğrultuda Herakleitos, kronolojik olarak da akla gelen ilk filozoflardan biridir. Herakleitos, varlığı diyalektik bir sürecin, karşıtların geriliminden doğan bir sentezin ve değişimin perspektifinden okumaya çalışır. “Her şeyin babası savaştır” diyen filozof, bu sözüyle karşıtların çarpışmasını yani diyalektiği kastetmiştir. Onun metafiziğinde “oluş”, “varlığın” diyalektik bir serencamıdır.
Empedokles de “sevgi (philia)” ve “nefret (neikos)” güçlerinin diyalektiği üzerinden bir ontoloji ve kozmoloji inşa eder. Platon’un idealar ve nesneler dünyası ayrımı, Aristoteles’in potansiyel (bilkuvve) - aktüel (bilfiil), madde-form kavramları hep varlık tasavvurundaki üretken ve merkezî ikiliklere örneklerdir. Hem Platon’da hem de onun Helenistik temsilcisi Plotinos’un “sudur” teorisinde ve aslında pek çok felsefî teoride birlik ve çokluk arasındaki gerilim, metafiziğin merkezinde yer alan diyalektiktir.
Meşşâî felsefenin zirvesi İbn Sînâ, “varlık-mahiyet” ayrımını ve “zorunlu-mümkün” modalite karşıtlığını daha da işlevselleştirerek Aristotelesyen metafiziğe kapsamlı bir açıklama kabiliyeti kazandırdı. İbn Arabî’nin vahdet-i vücûd teorisinde teşbih-tenzih, Sühreverdî’nin işrâkîliğinde nûr-zulmet, Hristiyan mistik Meister Eckhart’ta birlik-ayrılık ve benzerleri hep ikiliğin, zıtlığın ve çatışmanın velûd diyalektiğine misallerdir.
Descartes, yeni mekanikçi bilimin metafiziğini, madde ve anlam ayrımını farklı bir modda devam ettiren zihin (düşünen töz/ruh/res cogitans) ve cisim (yer kaplayan töz/madde/res extensa) düalitesi üzerine inşa etti. Descartes’ın fizik anlayışında da itmeler ve çarpışmalar “hareketi” aktarır ve devam ettirir. Spinoza’nın monizminde de “Doğa veya Tanrı” dediği tek bir tözün, düşünce ve uzam şeklinde iki öznitelik olarak tezahür ettiği bir metafizik altyapı vardır. Alman idealizmi, Fichte ve Schelling gibi filozoflarla başlayan ciddi bir diyalektik gelenektir ve Hegel’de zirveye ulaşmıştır. Onun felsefesinde “karşıtların içkin aşılması” anlamında diyalektik, varlığın temel hareketi ve mutlak tinin kendini ortaya koyma biçimidir.
Marx’ın Hegel’den mülhem diyalektik materyalizmi, Kierkegaard’ın felsefesindeki bir nevi teolojik diyalektik, Nietzsche’nin “Apollonik-Dionizyak” çerçevesi, Merleau-Ponty’nin fenomenolojisindeki “görünür-görünmez” diyalektiği de sayabileceğimiz örneklerdir.
Bilimin Diyalektiği
İçinde yaşadığımız evrenden aldığımız duyusal verileri, yani “çokluğu”, Kant’a referansla yan yanalığın ve “geometrinin” görüsü olan uzay ile art ardalığın ve “aritmetiğin” görüsü olan zamanın koordinasyonuyla düzenliyoruz. Tabiatıyla fizik biliminde, bütün doğal fenomenlerin uzamsal ve zamansal yayılımını matematiksel bir dizge ile nicelleştiriyoruz. Hız, konum, momentum, alan, yörünge, dalga gibi pek çok fiziksel olgu, uzay-zamanın koordinat ve metrik bağımlılığı içinde tanımlanıyor. Hatta genel görelilikle beraber uzay-zaman artık hem tek bir yapı hem de mutlak olmayan, göreli bir bütünlük olarak betimleniyor. Dört temel kuvvetten biri olan kütleçekimine de bu uzay-zaman yapısının kütleler tarafından bükülmesi sebep oluyor. Uzay-zaman diyalektiği, bilimsel dilimizin adeta transandantal çatısı durumundadır.
Evrenin uzay-zaman dokusunu dolduran maddenin temel taşları, parçacık–antiparçacık şeklinde bir ikiliğe sahiptir. Bu madde ve antimadde etkileşiminden yüksek miktarda enerji elde etmek üzere yoğun çalışmalar da yapılmaktadır. Kuantum mekaniğinde, boşluktaki enerji miktarı hiç sıfır olamayacağından, kısa süreli “vakum dalgalanmaları” olduğu düşünülür. Bu dalgalanmalar da yine kısa süreli parçacık–antiparçacık çifti üretir ki bunlara “sanal parçacıklar” denir. Bu fenomen gözlenmiş olmasa da karadelik buharlaşması ve bazı fiziksel olguları açıklamada kullanılır. Vakum enerjisi ile evrenin genişlemesinden sorumlu karanlık enerji arasında bağlantı kuran bazı kozmolojik öngörüler bile mevcuttur. Dolayısıyla modern fiziğe göre “boşluk (vakum)” bile büyük gizemlerin kapısını açma potansiyelini taşıyan bir diyalektiğe sahne olabilmektedir. Bunlara ek olarak spin, elektrik yükü, itme-çekme, simetri gibi pek çok kavram da fiziksel evrendeki üretken diyalektik görüngüler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Daha spesifik bir örnek olsa da, bazı kozmolojik modellerde kara delik–beyaz delik çifti, çoklu evrenlerin açıklamasında kullanılıyor. Uzay-zaman tekilliği olan karadelikler, zamansal tersi olan beyaz deliklere açılıyor ve bu olgu başka bir evren için bir nevi başlangıçtaki Büyük Patlama’ya (Big Bang) tekabül ediyor. Burada da zıtlıkların evrenler doğurduğu bir kozmik manzara tahayyül ediliyor.
Doğanın dengesindeki savaşım, doğal seleksiyon ve besin döngüsü, dişi-erkek cinsiyet çiftinin jenerasyonu devam ettirmesi gibi olgularda da hep diyalektik bir şema göze çarpar. Bu minvalde evrenin modern bilimsel betimlemesinde de ikilik ya da çokluktaki çatışmanın ve karşıtlığın, birlikte nasıl fiziksel varlığı, canlılığı ve doğal çeşitliliği doğurduğunu görebiliyoruz.
Âlem ve Akıl
Felsefe-bilim tarihinde birlik/çokluk, madde/mana, görünür/görünmez, sabit/değişken, sürekli/kesintili gibi zıtlıkların üretkenliğine ve kuruculuğuna atıf yapan, bunları tartışan pek çok kuram buluyoruz. Bu metafiziksel/fiziksel perspektifleri yalnızca varlığın kendini sunuşu değil, bir bilme biçimi ve bilginin ortaya çıkacağı çerçeve olarak da görebiliriz. Sadece dış dünya değil, aklımız ve algılarımız, bilişsel ve epistemik melekelerimiz de varlığın kendini açtığı alanlar olduğu için âlemin bir parçasıdır. Bundan ötürü aklî melekelerin gelişimi, bilgi tahsilinin ve zihinsel üretkenliğin artması için eğitim/öğretimde diyalektiğin tesisi gereklidir ki bu da müzakere ve diyalog ile mümkündür.
Bilginin Diyalektiği: Müzakere ve Diyalog
Diyalektiğin felsefe-bilimsel verimliliği, eğitim/öğretim faaliyetlerinde ve bilim cemaati içerisinde müzakere, diyalog, görüş ayrılıkları ve tartışmalar ile ortaya çıkar. Felsefe-bilim tarihinden örneklerle bu verimliliği anlamaya çalışacağız.
Felsefe ve Yazım Tarzı Olarak Diyalog
Eğitimde diyalog ve müzakere denildiğinde ilk zikredilmesi gereken filozof şüphesiz ki Sokrates’tir ve “Sokratik diyalog” kavramı literatürde önemli bir yere sahiptir. Sokrates ile beraber felsefenin konusu “doğadan insana” dönmüştü. Dolayısıyla “anlam” ve “değer” üzerine konuşmak, onları açık ve seçik tanıtmak için uzun diyaloglar gerçekleşiyordu. Sokrates’in muarızı olan Sofistler de bu yöntemi kullanıyordu. Tabii Sokrates, hakikati bulmak ve ortaya koymak için “diyalog” kurarken, Sofistlerin ikna etmek ve siyasette başarılı olmak gibi pragmatik amaçları vardı.
Sokrates’te diyalog yöntemleri iki çeşittir. Elenktik (çürütücü) ve maieutik (doğurtucu) yöntem, birbirini tamamlayan bir yapı arz eder. Sokrates, çürütme yönteminde ezbere bir klişeyi tekrar eden konuşmacıya sorular sorarak bir nevi yapı-sökümün ilk örneğini gösterir. Maieutik, yani doğurtma yöntemi ise muhtemelen Sokrates’e özgü olan diyalog yönteminin en can alıcı nüansını taşır. Nitekim bu yöntemin varsayımına göre hakikat, kişinin zihninde aslında vardır; fakat ortaya çıkarmak için soru-cevap şeklinde diyalektik bir süreç gereklidir.
Sokrates’in yönteminde bir şeyin ne olduğu ve ne olmadığı eni konu tartışılıyor; “efradını câmi, ağyarını mâni” bir tanıma ulaşma hedefleniyor. Değerler eğitimi perspektifinden düşünüldüğünde, soyut ve manevî kavramların konuşulması ve öğretilmesi daha diyalojik bir tarz gerektiriyor. Bu tarz ile bir kavramın öğrencide tam anlamıyla tahakkuk etmesi ve pratikle ilişkisinin kurulması sağlanabiliyor. Sokrates, bu eğitim yönteminin felsefî derinliğine ilk ve en iyi referanstır.
Sokrates hakkında her şeyi aslında Platon’un eserleri üzerinden biliyoruz. Platon Sokrates’i konuşturduğu metinlerini de başka bazı eserlerini de diyalog tarzında yazmıştır. Platon’un hem olgusal açıklamalarını hem de değerler eğitimini diyalog biçiminde vermesi, bu yönteme olan güvenini gösteriyor. Eserlerinde, farklı bakış açılarının çarpışarak hakikati ortaya çıkardığı bir vasat söz konusudur. Bu bağlamda “diyalektik epistemoloji”, idealar dünyasına geçişin yolu, mantıksal ve ahlakî eğitimin de ideal yöntemidir.
Sokrates’ten bahseden Ksenophon, Helenistik dönemin önemli figürlerinden ve Yunan felsefesini Roma’da inşa eden Cicero, felsefî ve eleştirel parodileriyle Lukianos diyalog stili yazımın felsefe tarihindeki bazı örnekleridir.
Orta Çağ’da Boethius, Anselmus ve Abelardus da diyalog tarzı eserler ortaya koymuştur. Orta Çağ Hristiyan felsefesinin en büyük ismi Thomas Aquinas’ın, diyalog tarzından belki daha teknik ve formel bir yöntem olan soru-cevap (quaestio–responsio) şeklini kullanması, bilginin aktarımında diyalojik ilişkinin önemine dair güzel örneklerden biridir.
Rönesans döneminde de Mirandola, Machiavelli, Galileo Galilei, Giordano Bruno diyalog tarzının örnekleridir. Bilim devrimini anlamak için, bu isimlerden Galileo’nun üzerinde biraz durabiliriz. Galileo, diyalog tarzında yazdığı iki eserinde de yeni bilimin yöntemini ve doğruluğunu tartışır. Özellikle İki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyalog adlı eserinde, Batlamyusçu geosentrik evren görüşü ile Kopernikçi heliosentrik sistemi mukayese eder ve Kopernikçi sistemin lehine bir tavır sergiler. Adı geçen eseriyle ve oradaki felsefe-bilimsel pozisyonuyla Galileo, bu büyük ve tarihî paradigma değişiminde farkların açık ve seçik ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş, Kopernikçi sistemin yayılmasında önemli bir misyon yüklenmiştir.
Modern felsefenin oluşumunda da diyalog türünden eserlerin telif edildiğini görüyoruz. Berkeley, Hume, Diderot, Voltaire, Schopenhauer, Nietzsche, Huxley, Whitehead ve Bergson gibi düşünürlerin diyalog ve benzeri formlarda yazdıklarına şahit oluyoruz. Çağdaş bilim felsefesinde radikal fikirleriyle dikkat çeken Paul Feyerabend, bilim adamlığının yanında eğitimciliği ve popüler bilime katkılarıyla bilinen Richard Feynman da bu yazım stili için önemli referanslardır.
Felsefe-bilim tarihinde paradigmatik sorgulamalar, eleştirel düşüncelerin ifadesi, idealist konstrüksiyon ve manevî değerlerin inşası için diyalog tarzı yazıma hep başvurulmuş, bir nevi işlevselliği teyit edilmiştir.
Diyalektiğin felsefesine, felsefenin diyalektiğine ve diyalog tarzı yazımın getirilerine dair açmaya çalıştığımız felsefî vizyon, eğitim/öğretim faaliyetlerinde diyalojik perspektifin derin metafizik altyapısını ifşa etmeyi amaçlıyor. Bu metafizik derinlik de, eğitim bilimlerinin kendi nomolojik düzeyine uygun biçimsel dizgelerle ifade edilmeyi bekliyor.
Eğitim-Bilimsel Referanslar
Eğitim bilimlerinin kendi alanındaki bazı kuramsal çalışmalara kısaca referans vermek, müzakere ve diyaloğun önemini anlamak adına tamamlayıcı olacaktır. Lev Vygotsky, sosyokültürel gelişim kuramında, öğrencinin kendisinden bilgili olan arkadaşları ya da öğretmeniyle iş birliği ve diyalog içinde çalıştığında bilişsel melekelerini ve öğrenme kabiliyetini geliştireceğini öngörür. Robin Alexander, Neil Mercer gibi kuramcıların öncülük ettiği diyalojik pedagoji literatürü de dikkate değerdir. “Dialogic teaching/learning” kuramında, öğretmenin monolog anlatımından ziyade öğretmen–öğrenci ya da öğrenciler arası diyalog önerilir. Bu diyalogların mahiyeti de sorgulama, gerekçelendirme gibi bazı biçimsel niteliklerle rafine edilir. Paulo Freire’in savunduğu eleştirel diyalojik pedagoji de diyaloğu özgürleştirici bir yöntem olarak görür ve öğrenciyi pasiflikten kurtarıp aktif sorgulayan bir özne kılmayı amaçlar. Kooperatif öğrenme yaklaşımının sahipleri David ve Roger Johnson tarafından formüle edilen yapılandırılmış tartışma (Constructive Controversy), öğrencilerin karşıt gruplara ayrılarak kontrollü bir şekilde tartışmalarını sağlar. Uygun bir çerçevede yapılandırılmış çatışma ve diyalog, muhakemeyi ve bilgi derinliğini artıracaktır. Saydığımız bütün teorilerle alakalı yeterli derecede ampirik çalışmalar ve saha araştırmaları da mevcuttur.
Psiko-Sosyal Temeller
Bireyin doğumundan itibaren gelişiminde, eğitiminde, hayatta ve toplumda yer bulmasında “öteki” ile ilişkisi hep “kurucu diyalektik” bir fonksiyona sahip olmuştur. Bu ilişkinin tıkandığı, bilinçdışında düğümlerin arttığı ve semptomların gündelik hayatı sıkıştırdığı yerde bireyin kaçtığı ve belki de psikoloji biliminin en işlevsel laboratuvarı olan “terapi odaları” bile diyalog merkezli sağaltımın mekânlarıdır. Bu bağlamda diyalojik eğitim, sadece bilginin diyalektik ortaya çıkışında değil, aynı zamanda bireyin toplumla uyumu, ruhsal sağlığı ve gelişimi için de elzemdir.
Hasıl-ı Kelâm
Âlemin felsefe-bilimsel tasviri ile şahit olduğumuz “diyalektik”, eşyanın hakikatine yapılan epistemolojik yolculuğun da istikametini belirler. Zıtlıkların ve çokluğun üretken iç çatışmasından mütevellit nitelikli bir şekilde tahsil edilen “bilgi”, daha açık ve seçik bir duyuşa/bilişe ulaşmayı sağlar. Bu hakikat, sözlü ve yazılı eğitim alanında diyalog, müzakere, soru-cevap gibi diyalojik biçimleri ortaya çıkarıyor. Bu tarzların çeşitli disiplinlerde ifadesini ortaya koymak ve farklı platformlarda pratiğini tesis etmek, sadece öğrencilerin psişik ve bilişsel gelişiminde faydalı olmaz, aynı zamanda bütün bir toplumun eğitiminde ve hatta sosyal konsensüs arayışında izlenecek eğitim/öğretim politikasının da ana eksenini belirler.
MEHMET YILDIRTAN - ARAŞTIRMACI YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Şefkat Eğitim Kurumları Ziyareti
21 Ekim 2025, 15:14 -
Mavigün Eğitim Kurumları Ziyareti
21 Ekim 2025, 14:05 -
Biruni Üniversitesi Ziyareti
21 Ekim 2025, 12:14 -
Eğitimde Müzareke ve Diyalektik : Felsefe - Bilimsel İnceleme
21 Ekim 2025, 08:02 -
ÖZKURBİR’den Antalya’da Ziyaret
20 Ekim 2025, 18:15 -
Veli Merkezli Özel Okullar ve Eğitimin Geleceği
20 Ekim 2025, 08:32 -
ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Bursa’da Toplandı
19 Ekim 2025, 07:35 -
Ek: 2 - GÖRÜNMEZ VARLIKLAR (Melekler ve Ruh, Cinler ve Şeytan/İblis)
19 Ekim 2025, 06:46 -
Dijital Köleliğin Dayanılmaz Cazibesi
18 Ekim 2025, 06:23 -
Birikim Eğitim Kurumları'ndan ÖZKURBİR'e Ziyaret
17 Ekim 2025, 16:34