Dualist 07 Ekim 2025, 07:45

Eski Yunan medeniyetinden beri insanın yapısının MADDE/FİZİK/BEDEN ile RUH/METAFİZİK yapı olmak üzere farklı İKİ YAPI dan oluştuğu şeklinde “DÜALİST/İKİLİ” bir yaklaşım ile açıklanmaya çalışılmıştır. Aristo dan etkilenen bazı Müslüman alimler bu düalist yaklaşımı kabul etseler de “tevhidi/birliği” bozma endişelerini de her zaman korumuşlardır. Bu görüş Hristiyan bilim/din adamları ve modern bilimin öncülerinde bile görülen, hatta Descartes’in “ANALİTİK DÜALİZİM” olarak adlandırılan görüşlerinde de etkisini göstermiş, “savunulan bir görüş” olarak da etkisini devam ettirmektedir.
Son dönemde seküler bilim adamları bu “düalist yaklaşımı” ortadan kaldıran görüşler üretmişler, RUH-BEDEN ayrımına karşı çıkarak insan yapısının “BİRLİĞİ/TEKLİĞİ” görüşlerini ileri sürmekteler. Modern bilimsel gelişmelerin de desteklediği şekilde, BEYİNİ merkeze alan, beyinin ürettiği bir “ZİHİN YAPISININ” insan yapısını anlamaya/açıklamaya yeterli olduğu iddia edilerek düalist anlayışla birlikte “RUHUN” varlığına da karşı çıkılmaktadır. Bu görüşe de en fazla DİNİ (hristiyanlığı) “temsil eden” KİLİSE çevreleri karşı çıkarken, bazı Müslümanların da onlara katılarak karşı çıkmasının “anlamsız” olduğu kanaatindeyim.
Her ŞEYİ yaratan, yaratmaya devam eden, her an bir “İŞ” üzerinde olan Allah işlerini, bir “EMRİ” olarak tanımladığı (emir eri gibi) görünmez varlıklar olan Melekler ve Ruh ile yürütüyor. Melekler (görünmez varlıklar) gibi “RUH” da Allah’ın emrettiği işleri eksiksiz ve fazlalıksız yerine getiren görünmez varlıklar olan “ELÇİLER/ULAKLAR” dan dır. O’nun (Allah’ın) bildirdiğinden benim anladığım ve öğrendiğim kadarıyla oluşan kanaatim budur.
İsra (17/85), Mü’min (40/15,16), Nahl (16/1,2), Kadir (97/4,5) vb. Ayet mealleri.
Ayet meallerinde belirtildiği gibi insanlara “AHLAKİLEŞMEYİ” ve bunu devam ettirmeyi sağlayan destekleri insanlara ulaştıran Allah’ın bir “EMRİ” olarak araç, vasıta, ulak tır RUH. Nefes alınan ve verilen “HAVA” nın görünmediği gibi, RUHUN da insan yapısının “görünmeyen” yanını temsil ettiği “yakıştırması” yapılıyor gibi. İlk çağlarda kalbin/yüreğin vücuda kan pompaladığı gibi “RUH” da pompaladığı, hatta kan ile birlikte kanın önünden “ruhun” da gittiği iddiaları da var. İlginçtir, bilimin ulaştığı bu seviyelerde bile buna benzer yaklaşımlar ile “ruhu” anlamaya, tanımaya, tanıtmaya çalışan Hıristiyan, Yahudi, az da olsa Müslüman bilim insanları da var. Oysa insanın MADDE/FİZİK yapısını temsil eden “BEDEN/VÜCUD” kavramı karşısına, MADDİ/FİZİK olmayan yapıyı (metafizik/manevi) temsil eden “RUH” kavramını koymak yerine, insanın “ahlakileşmesini” sağlamaya destek olan “SOYUT” ya da “METAFİZİK” kavramları konulabileceği gibi, “MANEVİ/MANEVİYAT” kavramının kullanılması daha uygun olur kanaatindeyim. Bu şekilde kullansak bile bu “manevi/maneviyat” kavramının temsil ettiği “yapının” insanın “maddi/fiziki” yapısından, yani bedeninden ayrı ve farklı bir yapı olarak kabul eden “düalist/ikili” bir anlayışa yol açıp “tevhid/birlik” anlayışına neden olmasından korkulur. Alman şair Rilke ( ), “Ağıtlar” şiirindeki “melekler” figürünün, soğuduğunu ve uzaklaştığı Hristiyan/Katolik dininin “melek” anlayışına değil, Müslümanların melek anlayışına uygun olduğunu söyler. Aynı yazısında Rilke, dünya hayatı ile öteki dünya denilen ahiret hayatının da bir “Bütünlük” halinde olduğunu söylerken, bu konuda da “düalist/ikili” bir yaklaşımı reddeder (Ek: 2). Bu konuyu daha iyi anlamak için dikkat edilmesi gerektiğini düşündüğüm bir husus daha var ki, genellikle yanlış biliniyor ve hataya düşülüyor:
Metafizik, Fiziği/Maddeyi KAPSAR (Fizik Metafiziğin Altkümesidir),
Soyut, Somutu KAPSAR (Somut Soyutun Altkümesidir),
Manevi, Maddiyi/Fiziği KAPSAR (Maddi Manevinin Altkümesidir).
Bunların ayrı olduğu, yani fizik ile metefiziğin, somut ile soyutun, madde ile manevinin alanlarının birbirinden ayrı olduğu, kesişmediği de yaygın bir şekilde kabul görüyor.
Aynı şekilde Dinin Alanı, Felsefenin Alanı ve Bilimin Alanı konusunda da bunların birbirinden ayrı/farklı olduğu iddiası da Müslümanlar dahil insanların çoğunun “kabülü” haline gelmiştir. Bilim alanındaki hızlı gelişmeler, ile teknolojinin getirdiği “refah”, Felsefe alanındaki “parlak” ve “ayartıcı” görüşler ve “zengin” çeşitlilikteki yorumlar, görece “durağan”, gelişime ve değişime açık olmayan Din Alanının yerini almak gibi iddialara neden olmaktadır. Oysa Din Alanı, Felsefe Alanını kapsadığı gibi, özellikle günümüzde Bilim Alanının Bilim Alanını kapsamaması ihtimali görünmemektedir. Buna göre Din Alanının Felsefenin Alanını ve Bilimin Alanını kapsaması gerekir. Yani, Bilimin Alanı Felsefenin alanının “alt kümesi”, Felsefenin Alanı da Dinin Alanının “alt kümesi”, dolayısıyla Bilimin alanı da, Felsefenin alanı da Dinin alanının “alt kümesi” dir. En azından insan fıtratına uygun Hanif Din (Tevhid Dini) İslam.
Bilim ve ürettiği teknoloji karşısında şaşkına dönen, Felsefe ve ürettiği parlak görüşler karşısında “gözleri kamaşan” Dinlerin “dindarları” bile Bilimin, Felsefenin ve Dinin alanlarının ayrı/farklı olduğuna “inanır” hale gelmişlerdir. Hıristiyanların ve Yahudilerin dinlerini bilmem, ama Müslümanların Dini, fıtratımıza uygun Hanif Din İslam Dininin, insanı, insan hayatını, doğayı/tabiatı ve evrenin tamamını kapsadığı ve inananlarının buna inanması gerektiği kanaatindeyim. Hatta insan zihninin anlamakta ve anlamlandırmakta zorlandığı, gücünün yetmediği görünmez varlıkların alemi (meleküt alem), vahiy, nübüvvet ve ahiret aleminin varlığına “şahit olmuşçasına” iman ettiğimiz konularda bize doğru bilgiler verdiğine inanırız. Bu hak/gerçek bilgileri, hakkın/gerçeğin ta kendisi olan Allah katından indirilmiş/gönderilmiş olduğundan hiç şüphemizin (raybe) olmadığı Kur’an-ı Kerim den alıyoruz/öğreniyoruz.
Yahudilerin ve Hristiyanların “görünmez varlıklar” olan RUH ve MELEKLER ile ilgili yanlış tanımlamalarından kaynaklanan inançları ve bu inançlarına bağlı anlayışları, tasavvurları, onların tevhidi itikatlarını bozan ve onları şirk koşmaya götüren, onlara “ilahi/kutsal” konumlar, hatta “tanrılık” özellikleri atfeden durumları ortaya çıkarmış ve sapmışlardır. Şair Rilke’nin ( ), “Müslümanların melek anlayışını” dile getirmesi, farkı işaret etmeye uygun görünüyor.
Aydınlanma Dönemiyle beraber MADDECİLİĞİN, “materyalizmin” rağbet gördüğü dönemde, insanın maddi/fiziki olmayan yönleri, Eski Yunan Düşünürlerinin de etkisiyle ve yanlış bir tercihin devam etmesiyle “RUHİ/RUHSAL” olarak adlandırılmaya devam etmiştir. Aslında insanın çok önemli yanlarını ifade eden bu METAFİZİK/SOYUT yön, DİNİ bir kavram olarak görülenn “MANEVİ/MANEVİYAT” kavramıyla adlandırılmaktan da kaçınıldı ya da bu yön tamamen yokmuş gibi görmezden gelindi ve gölgede kaldı. Hatta modern dönem bilim alanları olan Psikoloji ve Sosyoloji alanlarının bilim adamları bile bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirmelerine rağmen PSİKOLOJİ biliminin “RUHBİLİM” olarak adlandırılması da çelişkinin başka bir yönünü göstermektedir. Bir adı da “ruhbilim” olarak Türkçeye çevrilen Psikoloji Biliminin alan konuları genellikle “ruhi sorunlar”, yani “ruh hastalıkları” ya da ruhun “neden olduğu” hastalıklar ve sapkınlıkları araştırmak ve tedavi etmek ile ilgilidir. Bir Müslüman olarak, Allah’ın işlerini eksiksiz ve fazlalıksız olarak gören “emir erleri”, ulakları, elçileri (resul) olan Melekler ve Ruhun “hastalanması” söz konusu olmamalıdır her halde.
Müslümanların bir kısmı da RUH-BEDEN ayırımını kabullenerek, bunların bir araya gelmesiyle, “BİLEŞİMİYLE” oluştuğu ileri sürülen “NEFS/BENLİK” kavramıyla konuyu anlamaya çalışmışlardır (Prof. Dr. Robert Frager ( ), Kalp Nefs ve Ruh Kitabı, Gelenek Yayınları). Bu yaklaşımların etkisiyle de “RUH” konusunun anlaşılamayacağı, bu konuda (ruh konusunda mı? Ruh ile gönderilene mi?) insanlara (tüm insanlara mı? Müşrikler ve kitap ehline mi?) çok az bilgi verildiği gerekçesiyle Müslüman bilim insanları farklı bakış açıları ile olaya/olguya bakmaktan uzak kalmışlardır kanaatindeyim.
Kur’an-ı Kerim’de de sıkça kullanılan, insanın FİZİKÖTESİ/SOYUT/MANEVİ yönüyle yakından ilişkili olan KALB, SİNE, GÖNÜL, FUAD (çoğulu efide), FITRAT, MEŞİET (dileme), İRADE, CÜZİ İRADE (ÖZEL anlamında cüzi), insana mahsus ÖZGÜR İRADE, bağlı olarak KAZA, KADER, YAZGI vb. birçok kavramı anlamakta ve açıklamakta sorunlar yaşanıyor. Bunlar ve benzeri kavramları gereği gibi anlamaktan uzak kalındığı gibi, bu kavramların temsil ettiği hal ve durumların BEYİN, hatta ZİHİN dışında bir gerçekliğinin/hakikatinin olduğu zannedilmiştir kanaatindeyim, çünkü kendimden biliyorum. Bu çerçevede bilişin, duyuşun, duygunun merkezinin/kaynağının “beyin” olduğu kabul edilmezken, Kalbe/Yüreğe farklı bir anlam/mana yüklenmeye çalışıldı. Bu kafa karışıklığında “fuad (çoğulu efide)”, “fıtrat” gibi Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı kavramların hiç bilinmediği, hatta tam tersi bir anlam yüklendiği de bazen görülüyor. Kur’an-ı Kerimde insan tabiatının nankör, kan dökücü, cahil vb. olumsuz niteliklerin, insanın “fıtri özellikleri” olduğunu ileri süren ilahiyatçı bilim insanları bile görülüyor. Oysa Kur’an-ı Kerimde Hanif Din İslam’ın insan fıtratına uygun bir din olduğu (Rum (30/30) ifade ediliyorken.
Tarih boyunca Müslüman bilim insanlarının büyük bir çoğunluğu bu yanlış yaklaşımlardan kaynaklanan yanlış anlamalara ve anlamlandırmalara pirim vermemesine rağmen, bugün bile insanların çoğunluğu ile Müslümanlar arasında bile beyinin işlevlerini kalbe yükleyenler görülmektedir. Bunun nedenlerinden en önemlisinin de bu tür “kavram kargaşalarından” kaynaklandığı kanaatindeyim.
RAMAZAN AKSOY - EĞİTİM YÖNETİCİSİ
DIĞER HABERLER
-
Lise Eğitiminde Yeni Model Arayışı: 3+1 veya 2+2 Sistemi Üzerine Bir Değerlendirme
12 Ekim 2025, 06:59 -
Söz Vermede 2HG Formülü - Bu yazı kimyanızı değiştirecek.
11 Ekim 2025, 10:25 -
Yapay Zeka Çağında Z Kuşağı Çocuğun Mu Var, Derdin Var!
11 Ekim 2025, 09:20 -
Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya
09 Ekim 2025, 07:36 -
Dijital Çağda Kitap Okuma Oranları Neden Düştü?
08 Ekim 2025, 20:22 -
Merhumu Nasıl Bilirdik
08 Ekim 2025, 08:40 -
Erken Yaşta Karakter Eğitimi: Ağaç Yaşken Eğilir
08 Ekim 2025, 08:25 -
Dualist
07 Ekim 2025, 07:45 -
Eğitim neden zam şampiyonu? Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği yanıtladı
06 Ekim 2025, 11:56 -
Bir Annenin Çöp Arasında Kaybolan Çığlığı
04 Ekim 2025, 01:52