DUA 26 Kasım 2025, 07:55
Bismillahirrahmanirrahim. Furkan (25/77): “De ki; “Duanız (davetiniz, çağrınız, okumanız, dileğiniz, isteğiniz) olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin? ...”.
Allah insanın “dua” ederek, “okuyarak” yaptığı daveti, çağrıyı, “okumayı” boşa götürmediği gibi, Hz. Muhammed’e hitaben; “Rabbim ilmimi/bilgimi arttır, de” (Taha (20/114)) tavsiyesinde bulunur, Hz. İbrahim’in diliyle bize dua örneği gösterir; “Rabbim! Bana hüküm ve hikmet bağışla ve beni iyiler zümresine kat. Sonra gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle. Beni Naim Cennetinin varislerinden kıl. Babamı da bağışla, çünkü o (babam) dalalete düşmüşlerdendi” (Şuara (26/83-86)). Duamızda yaptığımız, yapabileceğimiz yanlışlar konusunda da uyarır sapkın müşriklerden olan babasının bağışlanmasını duasına kattığı için. “Rabbimiz! Bizi ve bizden önceki imanlı kardeşlerimizi bağışla, iman edenlere karşı kalplerimizde bir kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen çok şefkatli (rauf), çok merhametlisin (rahiym)” (Enam (6/10)) ayet mealinde belirtildiği gibi dua edilmesi için yol gösterir.
Rad (13/14): “Hak/gerçek dua, ancak O’na (Allah’a) yapılandır. Onların Allah’ı bırakıp da dua ettikleri, onlara bir şeyle cevap vermezler. Onlar ağızlarına su gelsin diye avuçlarını suya doğru açana benzerler. Oysa su onun ağzına asla ulaşmaz. Kafirlerin duası böyle boşa gitmiştir”.
Enam (6/40-41): “De ki; ‘Hiç kendi kendinize düşündünüz mü? Size Allah’ın azabı gelse veya Kıyamet başınıza kopsa, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünüzde doğru kimselerseniz cevap verin’. Hayır, yalnız Allah’a yalvarırsınız. O (Allah) da dilerse sıkıntı ve belanızı ortadan kaldırır ve siz de ortak koştuklarınızı unutursunuz”.
Neml (27/62): “(O putlar mı hayırlı?) Yoksa, darda kalıpta kendisine yalvarana karşılık vererek sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünde halifeler kılan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah/tanrı olur mu? Ne kadar az düşünüyorsunuz”.
Zümer (39/9): “Geceleyin kıyama kalkan, secde eden, ahiretten korkarak Rabbinin rahmetini uman kimse gibi midir (bunları yapmayan)? Hiç bilenlerle bilmeyenler bir/aynı olur mu? Doğrusu ancak akl-ı selim (ulul elbab) sahipleri düşünüp öğüt alırlar”.
Hud (11/61): “… Şüphesiz Rabbim çok yakındır, duaları kabul edendir”.
Kaf (50/16): “Andolsun ki, insanı Biz (Allah) yarattık ve nefsinin kendisine ne fısıldadığını biliriz. Biz (Allah), ona şah damarından daha yakınız”.
İsra (17/25): “Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer siz iyi kimseler olursanız, elbette Allah tevbe edenleri çok bağışlayandır”.
Kur’an-ı Kerim’de “dua” kavramının “davet, çağrı” anlamı da vardır. Yalnızca Allah’a dua edilir, Allah’tan başkasına dua edilmez, edilse de makbul değildir, kabul de edilmez Allah tarafından. Birbirimize de dilekte bulunuruz, bir dileğimizin yerine getirilmesi için rica ederiz, gerekirse yalvarırız (niyaz), yakarırız, ama Allah’ın adını kullanarak isteriz, Allah’ tan isteriz birbirimize dilekte bulunurken de. Eski Türkçe de peygamber, resul, elçi, haberci anlamında “yalvaç/yalavaç” kelimesi kullanılır. “Sevgili, son yalvacının doğru izinden bu duygu kanatlarıyla yüksele yüksele uçmağa ermek istedin” der bir sözünde Ahmet H. Müftüoğlu.
İşlerinin düzgün işlemesi ve yolunda gitmesi için her durumda desteğe ihtiyaç duyan insanın bu desteği yalvararak, yakararak dileyeceği, isteyeceği en doğru tek makam Allah’ın katıdır. Allah, kendinden istenmesini sevdiği gibi, isteyeni de muhatap alır, samimiyetine göre duasına “icabet” eder, kabul eder, katılır. Çünkü insan bazen; “hayrı istediği gibi şerri de ister” (İsra (17/11), bazen de iyilikten önce kötülüğü getirmesini ister (Rad (13/6)). Ancak bir topluluk kendi halini/durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu/halini değiştirecek değildir. Allah bir topluma kötülük murad/irade etti mi artık onun geri çevrilmesi yoktur (Rad (13/11)).
Nisa (4/1): “… Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz (ellezi teselüne) Allah’tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir”.
Yunus (10/25): “Allah kullarını esenlik yurduna (darus selam, cennet) çağırır (davet eder) ve dilediğini de doğru bir yola (sıratı müştekim) iletir/ulaştırır”.
Bakara (2/186): “Eğer kullarım sana (Hz. Muhammed) Beni (Allah) sorarlarsa, şüphesiz Ben çok yakınım (garibün). Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm (icabet ederim). O halde kullarım da Benim (Allah) davetime icabet etsinler ve Bana hakkıyla iman ederlerse umulur ki doğru yolu bulurlar”.
Mümin (40/60): “Rabbiniz dedi ki; ‘Bana dua edin ki, size icabet edeyim (duanıza karşılık vereyim). Bana ibadet etmeye karşı kibirlenenler, hor ve hakir olarak (aşağılanarak) Cehenneme gireceklerdir’”.
Enfal (8/24): “Ey iman edenler! Size hayat vereceklere çağırdığında, davet ettiğinde (deaküm) Allah’ın ve Resulünün davetine/çağrısına icabet edin (davetine katılın). Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer…”.
Rad (13/18): “Rablerinin davetini kabul edenler (icabet edenler) için daha güzeli vardır. O’nun davetini kabul etmeyenlere gelince, eğer yeryüzünde bulunanların hepsi ve bir de bunun yanında onun bir misli kendilerinin olsa, kurtulmak için onu fidye verirlerdi. İşte bunlar için kötü bir hesap vardır. Gidecekleri yer de Cehennemdir. O ne kötü bir yataktır (mihad)”.
Mülk (67/13): “Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun, şüphesiz ki Allah, kalplerin içindekini bilir”.
Ahzab (33/34): “… Şüphesiz Allah, latif (her şeyin inceliğini ve gizli tarafını bilen) dir, her şeyden haberdardır (habir)”.
Tekvir (81/29): “Alemlerin Rabbi dilemedikçe siz dileyemezsiniz”.
Ahzab (33/17): “De ki; ‘Eğer Allah size bir kötülük dilese veya size bir rahmet dilese, sizi Allah’tan kim koruyabilir? Onlar kendilerine Allah’tan başka ne bir dost bulabilirler ne de yardımcı”.
Bilmeliyiz ki bizim dua etmemizi, istememizi, dilememizi Allah “dilerse (meşiet)”, biz ancak o zaman dileyebiliriz, istekte bulunabiliriz ve sonrasında da aklımızın yönetiminde, cüzi/özel irademizin kontrolünde dilediklerimiz için gereken harekete geçeriz.
“Dilemek (meşiet), her irade sahibi kişiye ait fiilin özelliğidir ve fiil ile birlikte bulunur. Kişi bir işi yaptığı zaman onu dilemiş de olur” der İmam Maturidi Tekvir suresinin 29. Ayetinin tevilinde/tefsirinde (Tevilat; 17. Cilt; 95. Sayfada).
İnsan beyninin bir “ürünü” olarak insan zihni yaratılış özelliklerine, varoluşsal “öncül” bilgilere (temel duyular, duygular, renkler, sesler, kokular vb.), dürtülere, içgüdülere, içtepilere (istekler), fıtri özelliklere sahip/verilmiş olarak doğar. Bunlar zihninin temel yapıtaşlarıdır ve doğumdan itibaren işlevlerini bilinçdışı (bilinçsiz değil) olarak yürütmeye başlamışlardır bile. Bilinci/şuuru oluştukça aklı ile yönetebilir, iradesi ile denetleyebilir. İnsan zihni, bir yandan dışarıdan, dış dünyasından nesneleri, olayları, olguları ve şeyleri duyu organları ile aldıklarını algılayarak duyum haline getirirken, bir yandan da zihninin içinde, iç dünyasında zaten var olan dürtülerinin, güdülerinin, tepilerinin (iç isteklerinin) doğal olarak kendiliğinden (Allah’ın dilemesiyle) harekete geçmesiyle doğal eğilimlere dönüştürür. Bu şekilde oluşan eğilimlerin yönlendirmesiyle de duygular ile duygulanmalar gerçekleşir ki, bütün bu olanların, hislerin kaynağı beyindir ve beyinin bu işlevleri Kur’an-ı Kerim’de “kalb/kalp (yürek değil)” olarak tanımlanır, adlandırılır. Zamanı gelmediğinden çalışmayanlar da zamanı geldikçe “açılır” ve çalışmaya başlar. Geleneğin bilgeleri ve bilim insanları insana yaratılışında verilen bu potansiyelleri, insana “rehin” olarak verilen “emanetler” olarak görmüşler, “vakt-i merhunu (rehin vakti)” geldiğinde “açılır” demişlerdir.
İnsan (76/30): “Siz dileyemezsiniz, ancak Allah dilemedikçe (Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz). Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir (hakim)”.
İnsanın zihninin içinde, iç dünyasında (enfüs) zaten var olan temel öncül bilgilerden olan dürtülerin/güdülerin/tepilerin/isteklerin harekete geçmesi Yaratıcısının “dilemesi” ile gerçekleştikten sonra, insan zihni bunları Aklı ile yöneterek, Cüzi/Özel İradesi ile denetleyerek “diler”. İç isteklerimizi dilememizin, Yaratıcımız tarafından başlatılmasından sonra bizim dilememiz ile bu sürecin aklımızın yönetimi ve irademizin denetimi ile devam etmesinin irademizin yokluğu anlamına gelmediği kanaatindeyim.
Nehcül Belağa’nın birinci hutbesinde insan ve evrenin yaratılmasından bahsettikten sonra; “Akıllardaki gizli hazineye” dikkat çeken Hz. Ali; “Allah insanlara elçileri (resulleri, melekleri) gönderdi; ‘Fıtrat Sözünü’ onlardan istemeleri, unutulmuş nimetleri onlara hatırlatmaları ve Allah’ın emirlerini ulaştırarak kendilerine hücceti (delillerini) tamamlayıp ‘akılların gizli hazinelerini (definelerini)’ aşikar etmek (uyandırıp açığa çıkarmak, açmak) için” deyişiyle konuya bir başka açıdan yaklaşıyor. Bu sözlerdeki “resuller (elçiler)” ile Peygamberlerin kastedildiği öne sürülse de bununla görünmez varlıklar olan Melekler ve Ruhun kastedildiği kanaatindeyim. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın “işlerini yapmakla görevli” görünmez varlıklar için de “resul (elçi)” kelimesi kullanılır. “Elçiler gönderir” ifadesi ile Melekler, “elçiler seçer, belirler” ifadesi ile de insanlar kastedilir genellikle. Yani, Allah’ın gönderdiği vahyi Peygamberlere ulaştırmak için “elçi (resul)” kavramı ile Ruh Meleği kastedilirken, Meleklerin kendisine ulaştırdığı vahyi diğer insanlara ulaştırmak için görevlendirilen “elçi (resul)” kavramı ile de Peygamberler kastedilir kanaatindeyim.
Hacc (22/75): “Allah Meleklerden ‘elçiler (resulan)’ seçer (yestefu), İnsanlardan da…”
Bilgi öğrenen, sınava hazırlanan öğrenciye, sınava hazırlanana anne-babaları, yakınları, destekleyenler desteklerini “Allah ‘zihin açıklığı’ versin” diyerek başarı dileklerini ifade eden duayı ederler. Aslında bilerek ya da bilmeyerek öğrencinin zihinsel yeteneklerinin “açılması” için Yaratıcıya dua eder, O’nun dilemesini isterler. Öğrencinin de; “Rabbim, kolaylaştır zorlaştırma, işimi hayırla tamama erdir” duasını ederek/okuyarak; işin sonuna kadar gitmek, daha sonuca ulaşmadan “maymun iştahlı” olup hemen bıkıp usanmadan işime “yoğunlaşmamı” sağla diyerek dua etmesi/okuması beklenir. Müslümanlar; “Rabbim ilmimi/bilgimi arttır” (Taha (20/114)) ayeti kerimesini okuduktan sonra, ayeti duaya dönüştürüp, anlayışımı da gayretimi de merakımı da … ilavelerini de yaparak daha çok isterler Yaratıcılarından.
Fatır (35/2): “Allah, insanlara rahmetinden bir şey ‘açarsa’, onu engelleyecek yoktur; O’nun engellediğini ve salıverecek yoktur…”
Alak (96/1): “OKU, Yaratan Rabbinin Adıyla”.
“Besmeleyle, yaratan Rabbinin adıyla başlamayan hiçbir işte hayır yoktur” diyen Hz. Peygambere “oku” emri ile; okumak, davet etmek, çağrıda bulunmak, hatta dua etmek (dua okumak) anlamlarının da kastedildiği kanaatindeyim. Anadolu’da halen düğün törenlerine davet edileceklere ulaşılır ve sözlü olarak ya da davetiye ulaştırılarak “okunurlar” ki, davet edilen, çağırılan, okunan kişilere de “okuyuntu” denir. Hatta çağrı düğün gibi hayırlı bir iş ise, “duamıza buyurun” diyerek, birlikte dua etmeye, “dua okumaya” davet edilir, çağrılır, “okunur” misafir olması istenenler.
Yunus Emre ( ), bilgi öğrenmenin, “okumanın” kıymetini ve insana kattıklarını ve bunun “insanı tanımak” ile bağını kurarken, bilişsel ve duyuşsal bilgilerle eğitim almanın, “okumanın” önemini ve hedefini ne güzel ifade etmiş:
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmez isen
Ya nice OKUMAKTIR”
…
“OKUMAKTAN mana ne
Kişi hakkı bilmektir
Çün OKUDUN bilmedin
Ha bir kuru emektir”.
24/11/2025
Ramazan Aksoy - Matematik Öğretmeni
0 505 680 83 17
DIĞER HABERLER
-
ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMA PROGRAMI
26 Kasım 2025, 08:40 -
DUA
26 Kasım 2025, 07:55 -
Türkiye’de Muhafazakâr Özel Okullarda Değerler Eğitiminin Evrimi: Kırılmalar, Dönüşüm Arayışı ve Geleceğin Riskleri
25 Kasım 2025, 07:45 -
İZMİR ÇAĞDAŞ KOLEJİ ZİYARETİ
24 Kasım 2025, 18:11 -
İZMİR DELTA KOLEJİ ZİYARETİ
24 Kasım 2025, 13:09 -
“Oyuna Doymayan Çocuklar!”
24 Kasım 2025, 08:28 -
24 Kasım: Geleceği Şekillendiren Yürekler
23 Kasım 2025, 08:39 -
SUPER MOM — MECBURİ GÜÇ
21 Kasım 2025, 07:41 -
YEZİDİN HARCI ZULÜM, YİĞİDİN BURCU ÖLÜM
21 Kasım 2025, 07:39 -
RASKOLNİKOV YAŞASAYDI
21 Kasım 2025, 07:36

