Değerler Erozyonuna Farklı Bir Bakış “Geleceğimiz Çöl Olmasın” 09 Haziran 2025, 12:55

“Türkiye Çöl Oluyor” cümlesini duyunca hepimizin içini bir ürperti kaplar. İçimiz acısa da hep başkaları bir şeyler yapsın ve ülke bu çöl olma tehlikesinden kurtulsun diye de geçiririz içimizden.
“Değerlerimiz Yok Oluyor”
cümlesi de buna benzer. Bir yeis kaplar içimizi ve birileri bir şeyler yapsın ve geleceğimiz kurtulsun diye bir duaya yöneliriz hepimiz. Aşırırız sorumluluğu omuzlarımızdan.
Genel anlamı olarak erozyon; toprağın en verimli tabakası olan en üst katmanının su ve rüzgâr gibi dış etmenler tarafından süpürülüp götürülmesidir. Coğrafya derslerine biraz ilgi duyanlar, medyayı iyi takip edenler, asgari bir genel kültüre sahip olanlar çölleşmenin en önemli sebebin yağış eksikliği anlamına gelen kuraklık (sadece sıcaklığın çokluğu değil, zira soğuk çöller de vardır) ve koruyucu bitki örtüsünün eksikliği olduğunu pekâlâ bilirler. Aslında erozyonun Tabii ve Beşeri olarak sınıflandırabileceğimiz pek çok sebebi vardır. Erozyonun daha çok eğimli yamaçlarda ve eğimli arazide olduğu düşünülse de aslında bu doğru değildir. Erozyonun etkisini gösterdiği alanların ortak özelliği eğimli olması değil, bitkisiz, yani korunmasız olmasıdır. Zira bitki ile korunmuş çoğu eğimli arazide erozyon olmaz iken bitki korumasından mahrum düze yakın arazide erozyon çok tehlikeli boyutlara ulaşabilmektedir. Ülkemizde Karadeniz Bölgemiz su ve eğimin en çok olduğu bölge olmasına rağmen bitki örtüsü koruması sayesinde erozyonun en az olduğu bölgedir. Buna rağmen az yağışlı ve düz olan Güneydoğu ve İç Anadolu Bölgelerimiz ise koruyucu örtü eksikliği nedeniyle erozyonun en çok olduğu bölgelerdir.
Heyelan ise toprağın bir bölümünün bir bütün halinde kısa bir zaman içinde yamaç boyunca kaymasıdır. “Erozyon mu, heyelan mı daha tehlikelidir?” sorusuna çoğu kişi: “Tabii ki heyelan daha tehlikelidir, can ve mal kaybına sebep olmaktadır” diyebilir. Evet, heyelan ile belli bir alanda, kısa sürede bir yıkım yaşanmaktadır. Ancak genel anlamda bakılınca erozyonun yanında heyelan, çok tehlikesiz bir oluşum sayılabilir. Zira erozyon uzun vadeli, sinsi ve geri dönüşü imkânsız tahribata sebep olmaktadır. Erozyon ile 10-30 yıllık bir sürede toprağın 20-50 santimetrelik üst tabakası yavaş yavaş akıp giderken kimsenin haberi dahi olmaz. Sonunda saban ana kayaya saplanır. Bu gibi alanlarda toprağın yeniden oluşması artık mümkün değildir. Zira bir santimetrelik toprak en ideal şartların oluşturulması durumunda bile –ki bu ideal şartlar; buzulların altında olmak, suyun altında olmak, yüzeyde hiç aşınma olmadan sıcaklık ve nemin çok iyi sağlanmış olma gibi extrem durumlardır- yüz yılı aşkın sürede oluşmaktadır. Yüzeyindeki toprak tabakası aşınmış arazi çok özel çalışmalar ile taşıma topraklarla ıslah edilmedikleri takdirde sonsuza kadar tarım arazisi olmaktan çıkmış olur. Erozyon ileride kıtlığa sebep olurken heyelanın erozyona göre gelecekte kıtlığa sebep olucu yönü pek önemsizdir.
Konuyu nereye getirdiğim anlaşılmış olsa da şöyle bir toparlamaya gerek vardır sanırım. Çocuklarımızın etkileşme alanları; aile, okul ve medyanın da içinde bulunduğu çevredir. Çocuklarımızın eğitiminde münferit bazı yanlışlar, çocuklarımızın başlarına gelecek ani rahatsızlıklar, sıkıntılar, kayıplar, başarısız girişimler tıpkı heyelanlar gibidir. Etkisi ani olduğu için bize daha tehlikeli gelebilmektedirler. Bunlar yer ve zamana göre insanın canını sıksa ve olumsuz sonuçlar doğursa da sürekli olmadığı müddetçe etkisi kısa sürer ve telafi edilebilir. Asıl tehlike, erozyon gibi uzun yılları alan tahribatlardır.
Bitkiden yoksun toprak, ilgiden yoksun çocuktur. Bitkiden yoksun toprak gibi çocuk için bitkisizlik; ilgisiz aile, idealsiz okul, çevre, kötü arkadaşlar ve çocuğun içine sürüklendiği çorak sosyal medya sayılabilir. Çocuğumuzun yapacağı bir hata belki heyelan gibi o an yıkıcı gelebilir. Asıl tehlike, anlık yapılan hataların yıkımından çok, süreç içinde meydana gelen; iyi, beğenilen tavır ve davranışların kaybı, yani değerlerimizin kaybıdır.
Çocuğun çözeceği soru sayısı ve alacağı puana endekslenmiş günümüz eğitim öğretim anlayışının sonucu ortaya çıkan değerlerden uzaklaşma durumu, geleceğimizi erozyon kadar tehdit etmektedir. En savunmasız zamanlarında, sistem, çevre, veli ve okulun da içinde bulunduğu organize (!) bir çalışma sonucunda çocuklarımız, bilinmeyen bir yere doğru götürülmektedir. Bu durumu “değerler erozyonu” olarak ifade edebiliriz. Bu erozyonunun görüldüğü alanların ortak özellikleri tıpkı erozyonda olduğu gibi bitkinin, yani korumanın olmamasıdır. Toprak Erozyonunu önlemek için araziyi bitki örtüsü ile korumak gerektiği gibi değerler erozyonunu önlemek için çocuklarımız için iyi bir aile, okul ve çevre ile koruma altına almamız gerekmektedir. Aksi takdirde erozyonla kaybedilen toprağın geri gelmesi imkânsız olduğu gibi zaman geçtikçe değer erozyonunu yavaşlatmak ve kayıpları geri getirmek de giderek zorlaşacaktır.
Türkiye’de yapılan bir araştırma, insanımızda geçmişten günümüze sadece milli ve manevi değerlerimizde değil, birçok insanî değerde bile erozyonun olduğu ortaya konulmuştur. Bu erozyonun yıkımını azaltmak için bulunduğumuz çevreyi, etki alanlarımızı çocukların değerleri ile büyüyebileceği hale getirmede sorumluluklar almalıyız. Gerekirse olumlu çevreye sahip mahallelere taşınmak, komşu edinmek, çocuğa iyi arkadaş bulmak da dâhil tüm tedbirleri almak artık zaruri hale gelmiştir. Bu süreç içinde belki en önemli olan çocuğumuzla daha çok vakit geçirmek ve bir o kadar da önemli olarak gideceği okulu ve çevreyi iyi seçmektir.
Bütün bunlar gösteriyor ki Değerler Erozyonuna karşı devlet ve millet olarak topyekûn bir seferberlik şarttır. Değerlerimizle savaş halindeki dış çevre ile mücadeleye şimdiye kadar olduğundan daha çok önem vermemiz gerekmektedir. Çevremizden, başkalarının uygulamalarından etkilenenler olmaktan çıkıp, ülke eğitim ve sosyal politikalarının değerlerimizi koruma eksenine gelmesi için nüfuz gücümüzü kullanmamız elzemdir.
Günlük koşuşturmalar arasında bir fasıla vererek asıl mesleğimiz olan kulluğa ve anne babalığa daha çok zaman ayırmamızın zaruretini bir kez daha düşünmemizin zamanı geldi de geçiyor bile…
Sebahattin Kazaz / Eğitim Yöneticisi
DIĞER HABERLER
-
Değerler Erozyonuna Farklı Bir Bakış “Geleceğimiz Çöl Olmasın”
09 Haziran 2025, 12:55 -
Sınavlara Hazırlanma Sürecinde Çocuğun Anne Babası Olmak
08 Haziran 2025, 17:15 -
Diploma mı, Deneyim mi? İngiltere’nin Yeni Üniversite Modeli Türkiye İçin Ne Anlatıyor?
04 Haziran 2025, 22:23 -
Kurban Bayramı
04 Haziran 2025, 22:04 -
e-Beveyn Olmak
03 Haziran 2025, 00:45 -
Köklerden Geleceğe: Eğitimde Zihniyet Dönüşümü
02 Haziran 2025, 22:47 -
Birinci Sınıfa Başlama, Okula Hazır Bulunuşluluk
01 Haziran 2025, 22:40 -
Geleceğin Meslekleri ve Üniversite Adaylarına Yol Gösteren Tavsiyeler
01 Haziran 2025, 01:10 -
YKS’de Son Düzlük: Şimdi Pes Etmek Yok, Hedefe Koşma Zamanı!
30 Mayıs 2025, 22:31 -
Eğitimin Geleceğini Yapay Zeka ile Şekillendiriyor
30 Mayıs 2025, 05:56